TÜRKİYE EZEL’İ NEDEN SEVDİ?

Bugün Ezel günü. Hayranları, çoktan yaşam akışlarını Ezel’e göre ayarladı. Saatler 21.00’i gösterdiğinde, zihnimizdeki her şeyi erteleyip beyaz camın büyüsüne kapılacağız bu gecede.

Peki neden? Ezel’i izlediğimiz diğer dizilerden ayırt eden özelliği ne?

Son dönemde, Türk yazınında başlayan bir akımı, televizyon dizisinde görmek belki de bizi Ezel’e tutkun kılan. Önce Ahmet Ümit Bab-ı Esrar’da daha sonra Elif Şafak Aşk’da zamanın akışkan bir yapısı olduğunu bize anımsattılar. Yaşamı tek bir boyutta solumanın tek düzeliğini fark ettik yeniden bu eserlerle. Bab-ı Esrar’la üç günde, üç yüzyılı özetledik. Aşk ile ateş, toprak, hava ve suya beşinci element olan boşluğu ekledik. Şems’in yol göstericiliğinde aslında insan olmanın erdemini hissettik.

Tüm bunların Ezel ile ilgisi nedir diye mi düşünüyorsunuz?

Ezel de bizler gibi değişen zamana karşın, sabit bir mekânda yaşıyor hayatını. Ancak onun gücü, anımsama ile hayatını bir ileri, bir geri götürebilmesinde saklı. Bizi balık hafızalı yapan da belki bu özelliğimizi kullanamamamız. Günün gerisinde kalmamız da bu yüzden. Sadece anlık yaşıyoruz. Dikkat ediniz "anı yaşıyoruz" demiyorum. Anlık yaşıyoruz. Bu nedenle, olay örgüsünü, bağlantıları kuramıyoruz. Oysa Bab-ı Esrar, Aşk ve Ezel’de yaşamın sırrının hazır bulunuş ve farkındalık olduğu sürekli vurgulanıyor. İnsan, ömür denen yolu yürüdükçe sırlar kapısı bir bir aralanıyor. Bu üç eserin ortak özelliği sadece zamanı akışkan bir yapı olarak kullanmalarında değil elbet. Buradaki bir başka değişken ise empati.

Empati bir bedenden, ötekine geçiş ise Ezel bunu Ömer olarak sürekli yapıyor. Dizideki kahramanumız kendini anlamak, kendini keşfetmek için sürekli empati halinde. Çünkü geçmişi şimdiki benliği ve algısıyla biçimlendirmeye çalışıyor. İnsanın kendisine giden yol da öteki üzerinden işlediğinden, başına gelenlerin nedenini ötekileri anlayarak bulmak istiyor. İşte bu noktada devreye Ramiz Dayı giriyor.

Ramiz Dayı bizim yabancı olmadığımız bir sima aslında. Dedem Korkut gibi birisi. Sürekli hikâyeyi tümleyen, biçimlendiren, yön veren. Hepimiz yakınımızda böyle birini istemiyor muyuz? O, aslında hep beklenen "kurtarıcı". Çünkü, zamanın bile önünde. Hatasız. Her şey onun düzenlediği çizgide bir bir giderken, kaderimizi biçimlendireni düşünmüyor muyuz bizlerde? Oscar Wilde, Shakespare, Hayyam'dan okuduğu dizelerle ruhumuzda esiyor. Bilgece söylenmiş sözlerle sarhoş olan zihnimizde, başka bir serüven başlıyor . Batı geleneğiyle kapitalist düzenin gündüzlerini yaşarken, doğu felsefesiyle mistik geceyi aralıyoruz içimizde. Düş dünyası ile gerçek dünyayı birbirinden belki de bu nedenle ayırt edemiyoruz. Kulaklarımız gerçeği görünce göz oluyor belki de. Okumak yerine güçlü bir adamdan, kaderimizi yeniden yazan kurtarıcıdan masal dinlemek istiyoruz. İşte bu nedenle konuşmalarımızda ince alay "bak kardeş!" diye çevremizdeki tilkilere, çakallara sesleniyoruz.

Şimdi uzunca bir süredir gökyüzünün en tepesinde böbürlenen güneşe sadece kısık gözlerle neden baktığınızı sorun kendinize? Bu soruyu yanıtladığımda sitemkâr bir gülümseme basıyor yüzümü. Çünkü, ben cehennemin ne olduğunu biliyorum.

Sıkışmış ve nefes alamayan toplumlar hep bir “kurtarıcı” bekliyor. Çünkü bugün yaşadığımız, artık azatlı özgürlüktür. Azat eden ve edilen arasına sıkışmış bir özgürlük. Azad eden kim? Azad edilen ne? Yani belirli şeylerin nasıl olması gerektiğine karar verme inisiyatifine sahip olmadan sözde bir özgürlüğü yaşıyoruz. Belki de bu nedenle adalet mekanizmamızı ilkel insan gibi iletip, o bildik hikâyenin gerçekleşmesini istiyoruz. Kötüler her zaman kaybeder, iyiler kazanır ve öykü dinleyenlerin başına üç elma düşer…

Bu akşam yine başka bir fasıl yankı bulacak zihnimizde. Ezel! Bizi yine düşündürecek bir koltuğun içine gömülmüş bir bedene hapsolmuş aklımız yine sınırlarını zorlayacak ve mırıldanacak: Zihin bir hapishanedir. Barbarların bile düşünemeyeceği kadar ıstırap veren bir hapishanedir üstelik diye…

devam edecek



13 yorum:

Ateş Böceği dedi ki...

Her iki kitabı çok severek ve hatta iki şer kez büyük bir keyifle okudum ..Ezel'e gelince galiba biz toplum olarak biraz da hani o garibanın güçlenip düşmanlarından öç alma fikrine uzak olduğumuz için ve bu dizinin baş karekteri bunu gayet iyi başara bilidiği için kendimizi onun yerine koyuyormuşuz gibi geliyor..

Ayrıca burda Tucel Kurtiz faktörünü de unutmamak lazım hem sesiyle hem duruşuyla yerinde kullandığı cümlelerle bir efe bir kabadayı tavırlarıyla herkes hayatında böyle bilge birinin olmasını istiyor galiba ..

Pazartesi akşamları hayat duruyor her kentte anlaşılan Ezel başlıyor..

VodviL dedi ki...

sizin gibi düşünen, hem aşkı hem babı esrarı hemde ezeli hatmedenleri toplayıp 100le çarpsan gene sizin ezele verdiğiniz reyting yüzünden ezel tvden kaldırılır.

Ezelde yakışıklı bir adam var, güzel kız var, bilge insan var, intikam var, silah var, aşk var o zaman bu dizi tutar usta, türkiye'de kimse oturup ne sizin gibi kritik yapıyor ne de diyalektiğine giriyor işin, burası türkiye ve aşk, silah, intikam varsa o dizi rahatlıkla izlenir, bu kadar.

Ayrıca nedir bu Bab-ı Esrar'ı güzel yapan biri bana anlatsın hatta Ahmet Ümit'i anlatsın birisi bana, 3 kitabını okudum Babı Esrar dahil ve pişmanım zira gereksiz sayfalar gereksiz kelimeler gereksiz bir yazar Ahmet Ümit..

Neyse Aşk'a birşey demiyorum : )

♥ .* ღ .*ѕιуαн кєℓєвєк ♥ . ღ .* ♥ dedi ki...

Farklı bir bakış açısı ve derinlere inme olmuş. Aslında bu diziyi izlerekn hiçte böyle düşünmemiştim. Şimdi du gece bu diziyi izlemeden önce bu yazıyı bir kez daha okuyacağım emeğine sağğlık.

minimalist dedi ki...

çok güzel ifade etmişsin hepsine katılıyorum düşüncelerinin. Hani bizim toplumumuz dizilerden çok etkileniyor deniyor ya; keşke Ramiz Dayı'nın şu sürekli kitaplar arasındaki halini bir çok kişi (özellikle de erkeklere) model alsa!

beenmaya dedi ki...

benzer düşüncelere sahip olduğumdan devamını merakla bekliyorum ki özellikle "geçmiş"e dair bizim bilip sahiplendiğimiz dışında bilmediklerimizin ya da yanlış bildiklerimizin geçmişimizi değiştirme durumuna dair birşeyler var kafamda. özellikle de pazar günü "profesyonel" adlı oyunu seyrettikten sonra...

Bettra dedi ki...

Ezel'e ara ara birkaç dakikamı ayırıyorsam eğer bu dayı karakterini dinlemek, kimi okuyup çok beğendiğim sözleri o etkileyici sesle bir kez daha duymak için. Ama bu noktada da beni rahatsız eden ülkem insanın çoğunun bu senaryoya cuk oturtulan sözleri, dizeleri hayatlarında ilk defa bir tv dizisinde duyuyor olması. Bir çoğunun Hayyam'ın yada Wilde'ın kim olduğunu bile bilmemesi. Yada Shakespeare'i tekrar tekrar okumuşken Hayyam'a hiç prim vermemesi...
Sanırım evlerimizdeki o renkli kutunun zihinlerimizi ve ruhlarımızı ele geçirmesine bu denli izin verdiğimiz, bilinçsizce saatlerimizi ona bağışladığımız ve okuma alışkanlığı kazanmayı sürekli reddettiğimiz için bu yabancılık.
Evet zihin bir hapishanedir. Ama o hapishanenin içine kendimizle birlikte kimleri yada neleri koyacağımıza karar verebileceimiz bir aklımız var :)
Özenli yazı için teşekkürler :)

Sevgiler,

Murat Sevgi dedi ki...

Günlük hayatta cesaretini toplayıp gördüklerene dur diyemeyenler her zaman kahramanlara, efsanelere sarılır. Onlarla avunur. Köroğlunu, Şeyş Şamili, Avrupanın Amerikanın bu tür kahramanlarını hep bu yüzden sever insanlar.

Kurtlar vadisinin 'Çakır'ını 'Polat'ını yada Deli yüreğin 'Miroğlu'sunu...

Kızılmaske'yi, Zagor'u, Süpermen'i de buyüzden sevdik. Çünkü; "Hey be işte bu kadar. Vıırt diye çözdü."...

Yeşim İlkin dedi ki...

neden sevilmesin o kadar entrika o kadar yalan dolan o kadar hile insanlar yaşadığı olayları buluyor galiba ben de öyle

1milyonkalem.blogspot.com'a gelen yorumlar dedi ki...

Ness dedi ki...
Ablaaaa :)
Ezel dedin beni benden aldın, Allahım deliriciiim :)
Pazartesi sendromu diye bişey kalmadı bak akşamın heyecanıyla dolu bünyem.
Ne güzel anlatmışsın, aklımın sınırları zorlansın.
Satırların eşlik etsin, sen hep yaz :)
15 Şubat 2010 14:12


papuç dedi ki...
bu diziyi bi ben izlemiyorum sanırım...Ama izlemeden konusunu biliyorum kişileri tanıyorum :) O kadar bahsediliyor ki bilmemek tanımamak mümkün değil..
Bir de çok dikkatimi çekti bizim milletimiz estetik olup yüz değiştiren sonra hapishanede bi zengin bi mafyayala tanışıp hayatını değiştiren kişiliklere pek bi meraklı ya...Çok hoşumuza gidiyo biri gelse sihirli değneğiyle bize bi dokunsa ,tipimiz değişse ,konumumuz değişse bir anda para lüks önümüze serilse bir de yetmezmiş gibi kahraman havası verilse bize ...Süper yaa ...
Yazınızı diziyi izlemememe(:D)rağmen dikkatle okudum elinize sağlık ...SEvgiler..
15 Şubat 2010 14:35

fato dedi ki...
Walla ezel dediğin gibi bizi bizden aldı :D O kadar güssel işlenioki :) Özellikle ramiz dayı nın sözleri acayip mükemmel. E öle bi senaryo, öle bi akıcı anlatım :) Böyle olunca tabi herkesi ekrana kilitler :D
15 Şubat 2010 18:36


DERİN AYRAL dedi ki...
bak "papuç" kardeş, diziyi izlemiyosun anladım, da, yazıyı okudum diyosun, e o zaman meselenin mafya-para-değişim çizgisinin çok ötesinde olduğunu, başka bişey olduğunu farketmeliydin, bunca insan bişeyler buluyorsa izle de öyle yorum yap bence, inan bişey kaybetmezsin... tersine inancın sınırlarını zorlayan açılımlar bulacağına eminim
15 Şubat 2010 19:10

papuç dedi ki...
Dizi izleme zorunluluğum mu var ? Eğer cevabınız hyr sa ben dizi izlemek istemiyorum...tşk ederim..Zihni açılımları da farklı şekillerde yapama yolunu seçiyorum...dizi dizidir amacı belli ne gibi açılım verebilir ki...Amaç daha çok izleyen olsun daha çok para kazanılsın..Ben destek olmuşum ya da olmamışım değişen bişey olmaz...
Saygılar..
15 Şubat 2010 19:28

nilgün dedi ki...
Bu diziyi bir ben izlemiyorum sanmıştım, yanlız olmadığıma sevindim..İlk bölümüne bir bakayım dedim al sana çakma Monte Cristo Kontu..Seyircisi çok diyeceğim ama bizde sevgililer gününde Recep İvedik seyredenler de çok..Neyse belki bu dizi sayesinde Hayyam, Shakespare, Oscar Wilde falan kimdir nedir merak edenler hatta okuyanlar çıkar da topluma bir faydası olur.
16 Şubat 2010 10:02

Sermin Bayraktar dedi ki...

çok sevdiğim film gözümde kül oldu gitti. artık izlerken hiç bir şey hissetmeyeceğim.

Travis dedi ki...

pek seçici olmadıgından olsa gerek..
türkiye seda sayanı da sevdi çünkü..
ama ezel kötü mü? deil kanımca..
çok mu süper? deil kanımca..
izliyor muyum? sanırım..

siminya dedi ki...

hiç ummadığım adamlar bana ezel'in çarpıcı sahnelerinin yutub videolarını yolluyor, her kes birbirine "yeğen" diyor, birileri "ezel senaristler ne aldınız olum banada söyleyin" diyor her taraftan ezel izlemem için manevi baskı yapılıyor, ama ben bu baskılara boyun eğmeyeceğim, direneceğim :D

ibrahim ortaç dedi ki...

bende de var bi yamukluk herhalde izlemiyom bu filmi... sağlık olsun ezel bişi kaybetmez. ben de:)