“Yürümek; yürümeyenleri arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak yürümek!..”
Nazım Hikmet
Saçlarımı kestiğimden beri dünyayı bir başka görüyorum. Issız bir yolda tek başıma yürür gibiyim. Az öteden ne çıkacağını kestiremiyorum. Bu, yoluna pusu kurduklarım olmadan yürümek gibi bir şey. Fason aşkların işgal ettiği bir memleketten, anayurda koşmak gibi bir şey. Dedim ya saçlarım olmadan dünyayı bir başka görüyorum. Aslında daha çok bıyıkları kesilmiş bir kedi gibiyim.. Yolunu kaybetmiş, rotasını şaşmış bir kedi gibiyim..
Gözlerim varmış benim. Kocaman! SEN’den geriye kalan ve bana çok yabancı olan gözlerim! Gözlerim, saçlarım, bedenim hatta mavi gömlek bile çok yabancı şu an bana.. Aidiyet duygumu kaybetmiş gibiyim. Ben çıplak halimle dünyanın merkezine düşmüşüm sanki. Daha doğrusu en çıplak halimle dünyanın merkezinden düşmüş gibiyim.
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak yürümek!..”
Nazım Hikmet
Saçlarımı kestiğimden beri dünyayı bir başka görüyorum. Issız bir yolda tek başıma yürür gibiyim. Az öteden ne çıkacağını kestiremiyorum. Bu, yoluna pusu kurduklarım olmadan yürümek gibi bir şey. Fason aşkların işgal ettiği bir memleketten, anayurda koşmak gibi bir şey. Dedim ya saçlarım olmadan dünyayı bir başka görüyorum. Aslında daha çok bıyıkları kesilmiş bir kedi gibiyim.. Yolunu kaybetmiş, rotasını şaşmış bir kedi gibiyim..
Gözlerim varmış benim. Kocaman! SEN’den geriye kalan ve bana çok yabancı olan gözlerim! Gözlerim, saçlarım, bedenim hatta mavi gömlek bile çok yabancı şu an bana.. Aidiyet duygumu kaybetmiş gibiyim. Ben çıplak halimle dünyanın merkezine düşmüşüm sanki. Daha doğrusu en çıplak halimle dünyanın merkezinden düşmüş gibiyim.
YÜREĞİNDEN DÜŞTÜM! SEN’den düştüm!
Bu düşüşte kolum kırıldı. Sol kolum alçıda. Hâlâ alışamadım kolumun kırıklığına. Benim yürüdüğüm sokaklarda kemikler ihanet etmezdi adama! Kalpler kırılırdı. Kalpler kırıldı ama kemikler dimdik dururdu ayakta. Kolum kırıldı! kalbim kırıldı! Ama kalbimi alçıya alacak bir doktor yoktu. Kalbi alçı tutmaz! Kalbi bir tek aşk tutar. Aşktan da alçı olmaz! Kalp nakli yapalım dediler, istemedim. Devraldığım kalbinde aşklarını sırtlanacak gücüm yoktu çünkü. Üstelik kolum da kırılmıştı..
Ne zormuş bildiğin, alıştığın bi şeyi yitirmek. Küçük Ağa’nın Çolak Salih’i gibiyim. Kuytularda kırık elimi arıyorum. Çünkü; dünya, açılması gereken kapılarla dolu. Kolum anahtarım benim. Kolum sol anahtarım benim. Çünkü ben SOLAĞIM! Yaşamımı hep soldan yaşayıp, sağa ayak uydurmaya çalıştım ben. Uygunculuk aslında ruhuma ters! Ama dünya, sağdan kurulmuş bir kere. Egemen sağ el olmuş bir kere. Solak olan bense baş kaldırmadan asimile olmuşum.. Hep bir şeyler eksik kalmış. Belki de bu nedenle yarım kalmış işleri tamamlama konusunda çok ısrarlıyım.
Saçlarımın yasını tutmuyorum. Saçlarım acımıyor. Ama elim çok acıyor! Elimin de yasını tutmuyorum; çünkü her yoksunluk, bir varlığımı fark etmemi sağlıyor. Aslında bendeki SEN’i çıkarmıyorum. SEN’siz, bendeki beni fark ediyorum. Bugün mesela ilk kez bir elim daha olduğunu fark ediyorum: SAĞ! Ve bugün ilk kez benden SEN’i çıkarttığımda geriye kalanlarla yüzleşiyorum; SAĞ!
Fark ediyorum ki yıllarca aradığım ve belki de aramaya bir ömür boyu devam edeceğim bir şey gizli, sol elimle aramızda. Bir dokunuş mesafesi kadar yakınız oysa. Ona ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Düşünüyorum. Öylesine SEN’le doluyum ki başka hiçbir şey düşünemiyorum. Sanki SEN’den başka hiçbir düşünce kan-beyin bariyerimden geçmiyor.. Bu uykusuz geçen kaçıncı gece bilmiyorum. Gün, gecenin koynundan usulca uyanıyor. Güneş, penceremin önünde soyunuyor bana. Sağ elim yumruk oldu; sol zindan içinde. İçim acıyor. Bir ıhlamur kokusu alıyorum. İşte o anda ezan serenat yapmaya başlıyor güneşe. Sağ elim, sol elime dokunuyor. Sağ elim, sol elimi sarıyor. Anneannemin öğrettiği dualar dökülüyor dilimden.. “Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki RAB’bin seni bırakmadı ve sana darılmadı..”
İşte o anda sağ elim haykırdı, sol elime: YALNIZ DEĞİLSİN BEN VARIM!
Bu düşüşte kolum kırıldı. Sol kolum alçıda. Hâlâ alışamadım kolumun kırıklığına. Benim yürüdüğüm sokaklarda kemikler ihanet etmezdi adama! Kalpler kırılırdı. Kalpler kırıldı ama kemikler dimdik dururdu ayakta. Kolum kırıldı! kalbim kırıldı! Ama kalbimi alçıya alacak bir doktor yoktu. Kalbi alçı tutmaz! Kalbi bir tek aşk tutar. Aşktan da alçı olmaz! Kalp nakli yapalım dediler, istemedim. Devraldığım kalbinde aşklarını sırtlanacak gücüm yoktu çünkü. Üstelik kolum da kırılmıştı..
Ne zormuş bildiğin, alıştığın bi şeyi yitirmek. Küçük Ağa’nın Çolak Salih’i gibiyim. Kuytularda kırık elimi arıyorum. Çünkü; dünya, açılması gereken kapılarla dolu. Kolum anahtarım benim. Kolum sol anahtarım benim. Çünkü ben SOLAĞIM! Yaşamımı hep soldan yaşayıp, sağa ayak uydurmaya çalıştım ben. Uygunculuk aslında ruhuma ters! Ama dünya, sağdan kurulmuş bir kere. Egemen sağ el olmuş bir kere. Solak olan bense baş kaldırmadan asimile olmuşum.. Hep bir şeyler eksik kalmış. Belki de bu nedenle yarım kalmış işleri tamamlama konusunda çok ısrarlıyım.
Saçlarımın yasını tutmuyorum. Saçlarım acımıyor. Ama elim çok acıyor! Elimin de yasını tutmuyorum; çünkü her yoksunluk, bir varlığımı fark etmemi sağlıyor. Aslında bendeki SEN’i çıkarmıyorum. SEN’siz, bendeki beni fark ediyorum. Bugün mesela ilk kez bir elim daha olduğunu fark ediyorum: SAĞ! Ve bugün ilk kez benden SEN’i çıkarttığımda geriye kalanlarla yüzleşiyorum; SAĞ!
Fark ediyorum ki yıllarca aradığım ve belki de aramaya bir ömür boyu devam edeceğim bir şey gizli, sol elimle aramızda. Bir dokunuş mesafesi kadar yakınız oysa. Ona ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Düşünüyorum. Öylesine SEN’le doluyum ki başka hiçbir şey düşünemiyorum. Sanki SEN’den başka hiçbir düşünce kan-beyin bariyerimden geçmiyor.. Bu uykusuz geçen kaçıncı gece bilmiyorum. Gün, gecenin koynundan usulca uyanıyor. Güneş, penceremin önünde soyunuyor bana. Sağ elim yumruk oldu; sol zindan içinde. İçim acıyor. Bir ıhlamur kokusu alıyorum. İşte o anda ezan serenat yapmaya başlıyor güneşe. Sağ elim, sol elime dokunuyor. Sağ elim, sol elimi sarıyor. Anneannemin öğrettiği dualar dökülüyor dilimden.. “Kuşluk vaktine ve sükuna erdiğinde geceye yemin ederim ki RAB’bin seni bırakmadı ve sana darılmadı..”
İşte o anda sağ elim haykırdı, sol elime: YALNIZ DEĞİLSİN BEN VARIM!
4 yorum:
HAYATA BAKIŞ
Hayat bugünde beklediğim durakda durmadı
Oysa ne kadar da ümitliydim beklerken
Ben tercihimi yapamadan yaşamdaki yerimin
Hayat çoktan tercihli yola girmişti
Ayrılırken bir sevgiliye sallanan el gibi
Şimdi bende öyle el sallıyorum hayatımın otobüsüne
Ben
Yolların sol tarafından yürüdüm
Başımı yastığın sol tarafına koydum
Penaltıyı sol köşeye attım
Hayata sol yanımdan baktım
Türküleri bile daima sol notasıyla söyledim
Ama
Aşklarıma hiç sol çekmedim
Belki ondandır akıp giden
Ömrümün otobüsünün
Sürekli sol şeritten gidişi
Uğur Erhan 1999
HAYATA BAKIŞ
Hayat bugünde beklediğim durakda durmadı
Oysa ne kadar da ümitliydim beklerken
Ben tercihimi yapamadan yaşamdaki yerimin
Hayat çoktan tercihli yola girmişti
Ayrılırken bir sevgiliye sallanan el gibi
Şimdi bende öyle el sallıyorum hayatımın otobüsüne
Ben
Yolların sol tarafından yürüdüm
Başımı yastığın sol tarafına koydum
Penaltıyı sol köşeye attım
Hayata sol yanımdan baktım
Türküleri bile daima sol notasıyla söyledim
Ama
Aşklarıma hiç sol çekmedim
Belki ondandır akıp giden
Ömrümün otobüsünün
Sürekli sol şeritten gidişi
Uğur Erhan 1999
Yorumum gitmadi diye iki kere yollamışım acemiliğimden dolayı okuyuculardan özür dilerim. Bu aralar özür dilemek moda oldu gerçi ama bu özür onunkiler gibi değil.
Uğur Erhan
bıçağın yüzünde ışıldıyor ay ışığı
keskinleşiyor gecelerim
koyulaşıyor şarap
saçlarına asıyorum kenbimi bela günlerimde
gölgelerim ölüyor önce.
Yorum Gönder