İnsanın ruhundaki yazlıkları soyunması öyle kolay değil. Mevsimlerin verdiği bir alışkanlık var. Kış, soğukluğuyla acılara duyarsızlaştırmış bizi. Bu nedenle belki de acılar hep baş köşede oturan misafir. Çünkü onları bellekte canlı tutan çok fazla çakıl taşı var. Ağlamak, gökyüzünde yıldız kaydırmak gibi bu coğrafyada. Bir şarkı başlar efkarlanırız. Sahile vurup kendimizi bir cigaraya sarmak, rakı şişesinde balık olmak! Eskidendi, çok eskiden..
Cıvıl cıvıl sabahlara uyanmak var serde. Maviye tutunmak! Çingene gönüllü pembelere bürünmek. Beyaz bir akşamın koynundan, ılık meltem rüzgarlarının bedenimizi okşadığı sabaha uyanmak. Yollara vurmak ruhumuzu.. Olmadı balonla turlamak belki dünyayı. Rüzgar kovalamak belki bir motorsikletle. Yusufçukları yakalamak dağ köylerinde. Gömlekleri yırtmak kiraz ağaçlarında. Bir başak tarlasında sevdaya tutulmak. Yağmur duasına çıkmak, ruhumuzda kelebekler uçussun diye.Kozaladığımın dünyası oyalar bizi. Oyaladığımın dünyası kozalar bizi.. İşte o vakit düşünürüz... Sarının seranatı başladı mı bu coğrafyada bahar gelir. SON! Soluk alırken burnumun direği yanar.. Bilirim! İşte O zaman bilirim gelişinden son baharı.. Kaçırmak var seni serde. Sonbahar gibi sonlamak yüreğimde...Bunların hiç birini yapamadık mı? Dertlenmek yok? Akıl yolculuğuna çıkma zamanı. Cama burnumuzu dayayıp bir düşe dalmak usul usul, ta ki iş bizi uyandırıncaya kadar. Geçen ömrümüzün anılar sokağından birine takılıp kalmak yerine, bir solukta yaşamın sonbaharlıklarını giymek yeniden!Bir milyon kalem editörü olmak...
Belki, "Haziran' da mavi benekli bir çocuğuz kimsenin bilmediği*". Kaptanın seyir defterine not düşmek gibi bir şey bu. Günler, hayat denen ormanda yolumuzu bulmamız için bize bırakılan taşlar sanki. Kuşe kağıda basılmış ve kapağı hiç açılmamış dolap süsü olarak kalan bir kitap değil ömrümüz. Yaşamın nabzını tutmak gerek. Yaşam sadece çok uğraşıldığında eve gidiş yolunu bulmak için kullanılan bir bilet değil.
Sahi, sizin son zamanlarda yaşadığınız en güzel deneyim nedir?
Yaşam, insanı şaşkına çevirebilir. Zaman akıp gitmekte. Bu gidişin yarattığı şok dalgası bedenin her köşesinde yankılanmakta. Yorgunluklar, hastalıklar, derin çizgiler... Hepsi bizden yaşama bir armağan, belki de yaşamdan bize...
Yarı baygın bir güneşin altında, dudağımızda çapkın kedi gülümsemesi ile sonbahar yolculuğumuza başlıyoruz. Ömür, rüzgarda savrulan bir şifon etek misali. Açılsa etekler dünyayı görsek ama günah, sevap demeden. Bir uçurtmanın ipini, bir bisikletin gidonuna bağlayıp yaşamak. Sonbahar olmak...
Ufuk çizgisine meydan okuyup, bir baharlık ömrü sürdürmek zamanı..Yaşamın sonbaharını yaşamalı şimdi..Kalemler yazdı ruhun üflediğini.. Akıl şimdi ruh toplamakta kendine..
Okumak!
Hissetmek!
Düşünmek!
3 Kasım 2008 Pazartesi
BirMilyonKalem KASIM ÖZEL sayısında sizinle...
* Atila İlhan'dan alıntıdır...
3 yorum:
Hep koşuyoruz,günleri,mevsimleri yakalamak için durmadan, arkamıza bakmadan hızla sürükleniyoruz. Kaç sonbahar tükettik hiç hissetmeden? Biraz yavaşlasak diyorum,hissetsek artık her anı senin hissedebildiğin ve hissettirebildiğin gibi...yine durulandım yazınla, çok sevgiler
...bazen düşler kıyısına yanaşan sandala sorgusuzca binmek ve yol almak gibi bir şey oluyor hayat sandalcıyla göz göze gelmeden sonra açık denizlerde olta ucunda çocukluğuyla oynuyor oluyor insan sandalcının sırtında,gülüşüe yakın kayalıklarda sevinç doluyor büyük dalgaların koynunda gözyaşlarında yıkanıyor hayatın anlarında ve bazen bir gün açılıyor yaprak yaprak, kasımın yankısında ....sevgiler,kaleminize sağlık...
MAKALENİZİ OKUDUM.HAYATA BAKIŞ AÇINIZA KATILIYORUM GÜZEL YORUMLAR İÇİN SİZİ KUTLUYORUM.
OSMAN PAYZA
Yorum Gönder