hız



"zaman mı çok hızlandı
yoksa ben mi geride kaldım?"

masamın üzerinde okunmayı bekleyen onlarca kitap var
parmaklarım belli belirsiz okşuyor sayfaları
ertelenmiş okumaların iç çekişine karışıyor dudağımın kızılcık gülüşü

zihnimde beliren fikre tutunuyorum
okuyamadıklarımızın bir kaçını alsak yanımıza
şirince'deki, zeytinli eve gitsek...

dün yine baktım o eve
hani olur ya belki bir gün gideriz diye...
terasa kondurdum ikimizi
aynı kitabı okuduğumuzu düşledim sarmaş dolaş
kitabın bir ucunu sen, bir ucunu ben tutuyormuşuz
okumaktan yorulunca da
yeni bir kitap yazmaya başlıyormuşuz

gülme...
kim kurduğu düşten dolayı suçlanabilir?

nisan bitiyor bak
yine gelir mi dersin?

masama bakıyorum
mayısa hiç hazır değilim

eser şimdi mayıs
üşütür beni
eteklerimi uçurur
aklımı savurur
sensizliği daha bir derinden hissederim

masam, bir mayıs sıkıntısı...

yarısı yenmiş elma,
yeni açılmış tadına bakılmış, öylece bir köşeye bırakılmış kefir,
çeyrekten az çikolata,
ve sen gel de ye domateslerini diye bir köşeye ayırdığım sandviç ile göz göze gelip duruyorum

sonra...

kahve içmişim kim bilir ne zaman
bıraktığım dudak izim görünmez olmuş
külahta çiğdem
bir kaç toka
kitap ayraçları
üzeri yazılmış notlar
yeni başlanmış bir öykü

vazo yine boş, oysa papatyalar yürek boyu

nereden bildin ayakta olduğumu
kuş bakışı sana odayı anlattığımı
burnumu cama dayadığımı...
yağmur damlalarını saydığımı
hatta gülümsediğimi
saçlarımla oynadığımı
menekşem acıyor biliyor musun?

ya sen herşeyi nasıl biliyorsun!

bunu da bil bakalıkm
şimdi ne yapıyorum

sahiden bildin
izleyemediğimiz şu filmi düşünüyorum
ve haklısın o şarkıyı dinliyorum
onca kirlenmişlik içinde
ılık bir sesin içinde kayboluyorum.

belki bir gün söyleriz
hatta dans ederiz
bakalım kim kimin ayağına basacak

rüya




kim gördüğü düşten dolayı suçlanabilir?

doğrudur uyanacağım

ne yapalım
dünyaya gözümü açacağım diye
hiç mi hayale dalmayacağım

ve sen
düşbozancılık oynama artık

ben mutluluk peşinde değilim ki
çok oldu cennetten sürüleli
hem belledim ki
"cennet cennet dedikleri birkaç köşkle, bir kaç huri"
istemem ben öylesini

ben sevdim seni
istesen de
istemesen de
sevdim seni...

23 Nisan'da sayfamda çocuklar, gülücükler ve umut!

Çocuk bayramının içine saklandığı bir mevsimde can bulduğumu düşünerek uyandım bu sabah. Birazdan çocukların arasına karışacağım. Boyum, posum pek uygun değil ama ruhum çoktan çocuk gülücüklerini takındı. Siz görmezsiniz ama elimde hep minik bir bebeğim var, kulaklarımda kirazdan küpeler. Saçlarıma sakladım mor nergisleri toka niyetine. İşim oyun benim. Varsın olmasın süslü elbiselerim, boyalarım, oyuncaklarım. Oyun arkadaşım dedemi bir defa daha görsem bugün! Ben biliyorum ki bana verilecek en güzel armağan birbiriyle sahiden iletişim kurabilen bir anne ve babamın olması. İçinde bulunduğum evde dinlenilmem, konuşabilmem, düş kurabilmem. İçinde yaşamak istediğim topluma benzeyen bir ailem var. Bayram işte bu...

Özgürce gülümseyen, kendini resimle ifade eden iki çocuk Emir ve Eda,Uzağa Giden'in sayfasına konuk oluyor bugün. Egemenliğin kayıtsız şartsız halka ait olduğunu anımsatıyor çocuklar. Ne güzel. Uzağa Giden bugün çok mutlu. Tüm çocuklar gelsin buraya. Herkese yetecek kadar sevgimiz var. Hoş gelsin çocuklar. Hoşça gelsinler...







UNICEF yararına Roche tarafından düzenlenen ‘Geleceğin Yıldızı Sensin! Ne Olmak İstersin?” resim yarışmasına katılan bu miniklerin renkleriyle tüm çocukların kulaklarına fısıldıyorum: YAŞASIN 23 NİSAN...

Bu fısıltı çağlasın: Özgür, umut dolu, üretebilen, doğayla ve kendiyle barışık insanlar olarak yaşamak umudumla.

seyrüsefer




yolculuğumu tamamladım
birim zamanda yol aldım
soluğum elverdiğince dünya gözüyle yaşama dokundum
belki de yaşamı dokudum

sahi kaç ilmekli bir halıydı hayat?

bilemedim.
bilmek de istemedim.

ilmekleri nereye attım
hayatımı mı düğümledim
yoksa düğümleri hayata mı çözdüm

ben perdesini araladım hayatımın.
kavgalarımın ve zaferlerimin yerle yeksan anıtı bedenime baktım.
soluklandım

varlığını çoğu zaman fark etmediğim
yoklukların
azlıkların
ve imkansızların tınısını
iç geçirişlerimde yankılanan
nefesime tutundum.

ve anladım ki o an, çokluktan tekliğe ulaşmakmış hayat.

yüzlerce ilmeği birleştirdim
kadere yazılmadım
kendi kaderimi yazdım.

ben
uzağa giden

gebe




elimi cebime attım
süslü sözler kalmamış
ne yapayım?
söyle ne yapayım...

şehir hala gri
sana verecek rengim kalmamış
ne yapayım?
söyle ne yapayım...

bir düş kurdum
içine seni de koydum
ama uykum yok
uyuyamıyorum
düşüme seni çağıramıyorum
ne yapayım
söyle ne yapayım...

küt diye kalbime vuruyorsun sevda sözlerini
gelme üzerime
benden yar olamz sana diyorum
nisanım ben
ne yapayım
söyle ne yapayım...

**************************************
Okura Not: Güzel bir mevsim olsun. Benim zamanım ya!