SİNA


Kaç tane SEN var ADAM ?
Söyle!
Kırılgan çocuk
Hınzır aşık
Eğimine yandığımın dünyası hüznünden eğilmiş
Kaldır başını
Gözlerin kamaştırsın dünyamı
*
Kendine güven zırhının altındaki çocuğa bi dokunsam
Tam yüreğime çerçeveledim seni diyorum
Ardıma dönüyorum yoksun
Tutsaklık değil ki sevda
Bunu neden bilmiyorsun?
*
Musa'nın yüreğine, Yaratıcının dokunduğu yerdeyim
SİNA'daYIM!
SEN'deyim..
Bildin mi ben kimim?
*
Yarı çocuk, yarı KADIN bir gülümseme yüzümde
Yalın ayak sana geliyorum
Yalın yürek bir tek sana geliyorum
Işığa doğru yol alıyorum
Sana geliyorum
Bekle..
*
Sakın başını öne eğme
Sendeki beni sakın düşürme..
Bensiz gitme!


Fotoğraf: Özgür Çakır
http://www.fotokritik.com/kullanici/ozgurcakir/portfolyo

SİZ ABORJİNLERDEN ÖZÜR DİLEDİNİZ Mİ?


Dün akşam saatleri.. Televizyonda dünyanın en büyük filozofu Sünger Bob Kare Şort felsefelerini anlatıyor. Kan basımcım asansörcülük oynadı tüm gün boyunca.. Bi aşağı, bi yukarı.. Tam da ritmimiz metronomu yakalamışken ne oldu böyle anlamadım! İşte bu sırada heyecanlı bir ses haykırdı! Anımsarsınız sahibini “Oğlum Bana Bir Kalp Resmi Çizmiş Bugün” demiştim size.. Memleketimin ve Babam’ın adını taşıyan ve benimle aynı günde doğmuş olan oğlum seslendi..

-HALAAAAAAAAA.
-Efendim Ilgaz?
-Sen Aborjin’ lerden özür diledin mi?
- Anlamadım.. Sünger Bob mu bir şey dedi..
-Yok Hala.. Bi amca televizyonda dedi. Herhalde kötü bir şey yapmış. Özür dilerim dedi. Bir sürü insan bir sokakta toplanmıştı, gökyüzü ağlıyordu! Hepsi gökyüzünün yaşlarından korunmak için şemsiyelerin altına saklanmıştı. Hep birlikte özür dileriz dediler..
-Hmm!
-Hala ben de özür diledim..
-Kimden yavrum? Aborjin’ lerden mi?
-Yok Hala! Sünger Bob bu akşam seninle oynamadığım için özür dilerim. Ama arada başka oyuncaklarımı özlüyorum. Hala’m erken geldi onunla oynamak istiyorum. Yarın buluşalım tamam mı? Babaannem kek yapacak..
-Demek kek yapacak yarın Annem! Ne şanslısın Ilgaz. Benim çocukluğum hep annemi özlemekle geçti.. Saat tam 18.00’da gelirdi eve annem. Elinde fileleri.. Kapıda karşılardık annemi özlemle öperdi bizi.. Hemen üzerini değiştirirdi. Mutfak masasına sıralanırdık Nazilli bardakları gibi.. Gözlerimize bakardı büyük bir heyecanla sorardı nasılsınız yavrular diye başlardı söze.. Önce defterler kontrol edilirdi ayıklanırken fasülyeler.. Sonra radyo tiyatrosunu dinlerdik.. Elektrik kesilirse çayda çıra oynardı Anne’m bizimle.. Sonra mum ışığında da olsa ödevler biterdi.. Üç kardeş kovalamaca oynarken kolumuz kırıldı bi gün Işık cennetten el salladı bize!!! (Kardeşim seni çok özledim! Özellikle bugünlerde daha çok özledim! Zihnime yoldaş buldum. Sana söylemek istedim.. Seni çok özledim.. Akan yaşarım korkma SEN değildir. Zamana sitemimdir! Gözlerinden öperim.. Dün Abim’le yemek yedik.. Kulaklarını çınlattık. Sandalyen boştu.. Yine koştuk kırlarda! Seni çok özledim.. Gülümse! Biz hissederiz.. Gülümse iyi işler yapıyoruz! Sana da dua ediyoruz. Ama oralara şimdilik gelemiyoruz.. Ve DEDE’me söyle! Onu çooooook özledim! Bi kez gelsin düşüme..) Baba’m çalınca zili bir sofra telaşı başlardı.. Koydukça tabakları masaya gelirdi matematik soruları.. Babam sayı, annem şiir adamıydı! Demek yarın kek yapacak NİNE’n sana! Tansiyonun hala asansörcülük oynamakta.. Sevdiğime söz verdim kendime iyi bakacağım diye oysa.. Ya Şubat çarptı! Ya da beyaz çarşaf sardı!

- Halaaaaaa! (Keşke bu satırlardan ses iletilebilseydi! Hala derken içinden fırlayan coşkuyu buraya yazabilseydim. Her ismimi söylediğinde içime sokasım geliyor bu çocuğu. İnsan olduğumu hissediyorum! Çok seviyorum bu çocuğu). Tahta atımı boyadım ben. Onu kıpkırmızı yaptım. Babaannem dedi ki sen sordun mu bakalım o kırmızı tüy istemiş diye? Biz sana istemediğin şeyleri hiç giydirmiyoruz.. Sen istedin diye atın kırmızı mı kalsın dedi.. Sen istemedin diye sadece senin gibi mi konuşsun, düşünsün.. Sadece sana benzeyenleri seversen her yer kırmızı olur ILGAZ!

- Babaannen konuşmuş! Üzerine ne söyleyeyim.. Atını temizledin mi?
- Bana yardım eder misin? Bir özür töreni düzenleyelim..
- Olur oğlum.. Düzenleyelim..

Avustralya hükümeti, kıtanın yerli halkı Aborjinlerden, geçmişteki ‘kötü muamele’den dolayı, dün özür diledi! 21 milyon nüfuslu Avustralya’da yaklaşık 450 bin Aborjin yaşıyor. Sayıları 100 bini bulan Aborjin çocuklar, 1910’lar itibariyle yaklaşık 60 yıl boyunca ülkenin beyaz nüfusu içinde asimile edilmek üzere ailelerinin ellerinden alınmıştı. Gerekçe olarak ise, Aborjinlerin ‘lanetli bir ırk oldukları” ve çocuklarını kurtarmanın insani bir görev olduğu, gösterilmişti.

SİZ ABORJİN’ LERDEN ÖZÜR DİLEDİNİZ Mİ?

GÜNEŞ YAĞMALARKEN BEDENİMİ

seher yeli çık dağlara
güneş topla benim için
haber ilet dört diyara canım
güneş topla benim için
Zülfü Livaneli


Gecenin karanlığına sarılmış olarak bırakmıştım en son kendimi. Şimdi hınzır bir kedi gibi güneş tırmalıyor yüzümü. Sen ne zaman geldin diyorum! Konuşmuyor benimle.. Gitmedim ki! Senden hiç gitmedim ki diye mırıldanıyor.. Bırakmadın beni! Konuşmak istemediği her halinden belli. Zaten söze gerek yok. Yüreğiyle gelmiş. Uzak yollardan gelmiş. Bi geceyi kat etmiş bana gelmiş. Öyle ağır ki yüreği.. Bırakmadın beni diyor yeniden.. Defalarca dudaklarından aynı sözler dökülüyor.. Bırakmadın ki beni.. Bırakmadın!

Hiç kıpırdamadan tenimin üzerinde gezmesine izin veriyorum güneşin. Anımsasın istiyorum beni. Kendinde sakladığı beni anımsasın! Bulsun! Hiç unutmasın beni! Öylesine ağır hareket diyor ki. Zamana direniyor güneş. Sanki hep bu saati paylaşacağız. Ömrümüz bu saatten ibaret.. Zaman ilerlemeyecek. Güneş bende can bulacak, ben güneşte. İşte bu nedenle usulca bana hükmetmesine izin veriyorum. Güneş bedenimde dans ediyor. Gözlerimi açmak istemiyorum! Güneş bedenimi yağmalıyor. Bi ölü gibiyim yatağın içinde.. Bi güneş, bi ben! Alabileceği her şeyi alıp gidecek biliyorum! Yerle yeksan olacağım biliyorum! Güneş! Yağmalarken yüreğimi içimden ağlıyorum.. Senden gidiyorum güneş! Ben gidiyorum!

Kaçma diye fısıldıyor.. Kaçmıyorum! O fısıldıyor, ben haykırıyorum.. Uzaktan gel artık diyor.. Uzaklar seni yağmalıyor..

Düşün! Düşün diye haykırıyorum. Biri öldüğünde önce bedeni yağmalanır.. Toprağın kollarında uyurken önce böceklerin istilasına uğrar beden.. Sonra eşyaları yağmalanır.. Hemen terlik ve hırka uzaklaştırılır evden. Ardından ayakkabılar ve elbiseler verilir. Görünen şeyler yok edilir. Acı yağmalar eşyaları. Tek mitleşen etrafa serpilen resimlerdir. Acı elleşemez resimlere. Resimler yağmalar acıyı. Yıllarla birlikte resimlerde hapis oldukları albümler içinde solup gider. Zaman yağmalar acıyı! Arada bir bazı şarkılar anımsar bu dünyadan geçenleri.. Zihin unutunca şarkıları dünya yağmalar acıyı!

Güneş yağmalarken bedenimi içimden geçenlere serzenişte bulundu! Yeter! İstediğim sensin, ten değil ki.. Sıyrıl tüm düşüncelerden! Ölülerden! Gidenlerden! Gelenlerden! Kalanlardan! Kendinden! Sadece tende dans değil benim ki. Seni istiyorum! Seni! Güneş yakarken tenimi en kuytulara kaçmak istedim. Gömüldüm yatağın içine! Güneş soyarken yüreğimi daha bi sarıldım yorgana. Güneş hissetti beni! Çık geçmişin koridorlarından. Bırak yağmalamayı geçmişi. Döşte bıçak yarası gibisin.. Ya bırak beni, ya da gel bana! Eğreti kalma.. Bırak zihni, bırak bedeni.. Bölünmüş bi sen istemem! Bi kadın gibi gel bana! Bi bütün olarak gel bana. Güneşe soyundunsa kendin gibi gel bana.. Yalnız olmak bir seçimdir! Sevişirken bile yalnızsın.. Tek olmak! Duyguda tek, düşsel de tek, acı da tek, mutlulukta tek.. Bi isyan seninkisi.. Bi nisyan! Çık artık umutların arasından! Çık artık kirpiklerin karasından!

Güneş topla kendin için..