Arkası Nisan

Zihin bir hapishanedir. Barbarların bile düşünemeyeceği kadar ızdırap veren bir hapishanedir üstelik. Köleler, savaş mahkumları, işkenceye maruz kalanlar, aşıklar, terk edilenler, gerçeği kırılanlar, düş alıp satanlar hatta uzağa gidenler bile an gelir bu hapishaneden çıkmanın yollarını ararlar. Bedenden çıkıp gidilemeyeceğini anlayanlar, zihnin kapısını aralar varoluş dergahında. Başına bahar vurdu dedikleri durum tam olarak budur işte. Her bahar aynı şey olur aslında. Buna da alışılır diye baştan savabilir insan. Ama, zihin dipsiz bir kuyudur. Her şey sonbahara kadar da olsa zihin kapısı bir kez aralanmıştır…


Hiç size gerçek gelen bir düş gördün mü?

Ben gördüm. İçimdeki karanlığa gece diyorlardı. Örten ve gizleyen o kadar kararmıştı, olup bitenleri saklamaya siyahın kudreti yetmedi. Herkes gündüzümü istiyordu. Işığa koşardı çünkü bütün pervaneler. İki ömrü sürdüklerinden habersizce yaşayanlara bakıyordum. Birini yaşamak için, öbüründen vazgeçenlere. Geceyi, gündüze yar edenlere. Gündüz için geceyi y’aralayanlara. Yaşamak için, üzerlerine yaşanmamışlıklardan bir örtü örtenlere. O anda elimi tuttu ve seslendi g’ece, g’ece! Bu masalın prensesi sensin diye fısıldadı. Bildiğim en büyük türbeye baktım o anda. Benim için ışıklar yandı. Gökyüzündeki yıldızlardan bir harita yaptım kendime. Bir Kale’mim vardı. “Ellerimi Bırakma Yaz” dedi. Hayal kırıklıklarından gerçek yaptım. Gerçeklerden düş!




Peki ya, bu düşten uyanman mümkün değilse?
Düş dünyası ile gerçek dünyayı birbirinden nasıl ayırt edersin ki? İnsan doğası gerçeği bilmek ister der Aristo. Nedeni bilirsen, nasıla dayanabilirsin der Nietzsche. Peki ya ben? Ne zaman kendi sözlerimi söyleyeceğim. Yedi koca yıllık zihinsel esaretin bedelini ödemek istiyorum. Ezberlerimi bozmak. Bilgi nal olmuş aklıma. Nal çakılmamış kısraklar gibi yaşamak istiyorum. Özgürce! Bunun için uyuyorsam sakın beni uyandırmayın. Hayat bir rüyadır. Nereden mi biliyorum? Her gün o rüyayı görüyorum. Çünkü, bu dünya da yaşıyorum. Dünya! Rüya içinde, bir rüya olan dünya.



Rüyalarımı anımsıyor muyum?
Anımsamak için iz bırakıyorum. YAZIYORUM!

Bugün yüreğimde başka bir heyecan var. Gün dönümünden sonrası Nisan!

Benim zamanlarım başlayacak...
Kader kapısı çoktan aralandı.
Seyrü sefer için bu kapıdan içeri girmek gerek.

Merak ediyorum benimle kimler yürüyecek?

durma



dedi ki
bir kül kedisi masalını yaşıyorsun

oysa
çoktan gece yarısını vurdu
görmezden geliyorsun

kelimelerine bak
inanmıyorsan

sen
aşkı yazıyorsun
sahiden kaç yürekte yankı buluyorsun?

git şimdi baharı yaşa

bedenin diri
ruhun bedenin gibi olsun
tomurcuk tomurcuk aç
dallara yürüyen hayat gibi
aşkla diril

sen ölü değilsin.
ölüler bile
her dua sonrası biraz dirilir

dağıt efkarını
durma

ütopik bir dünyanın çiçeklerindense
aşkın küllerini anlat

o zaman okunursun belki

sahiden!

çok aşığın var diyorlar



ne çok aşığım varmış

dedilerdi de
inanmadıydım

meğer çiçek açan dallar
benim için tomurcuklanmış

kanatlarının altına dünyayı
kuşlar bana göstermek için saklamış

mecnun çölde kör olmuş
leyla benmişim
haberim yok

neden
bana
kimse
bir şey
demedi

deseydi ne değişirdi

ben O'nu seviyorum




Fotoğraf: Özgür Çakır

düş işleri bakanı - zebani günlükleri "kabus"



ruh çelenle
ne zaman kol kola yürüse
düş işleri bakanı
zebani günlüklerinden bir senaryo
çalar kapısını

kabus

mühürlü dudaklar
kırk satır olup zihni yağmalayan sırlar
bir türlü dışarı akıtılamayan yaşlar

habercidir

gecenin siyahında
insanlığıyla karşı karşıya kalacağını
o vakit anlar
düş işleri bakanı

korkuları yorgan olup üstünü örterken
kapanan gözlerine inat
bildiği tüm düşleri aklından geçirir
hayata tutunmak için

ne kadar ertelese de uyuyacağını bilir

araftan
cehenneme doğru bir adım atmıştır artık
kabusun içindedir

teninin altında sakladığı
tüm benliği ayaklanmış
yaşam diye inlerken
düşleri gözünden pul pul dökülür
canı ürperir

artık bir başınadır

ancak
herşeye rağmen
bilir

sabaha bir günaydını olacağını

sırf bu yüzden
yüzleşir kendisiyle

düş işleri bakanı




Fotoğraf: Özgür Çakır

düş işleri bakanı - a'raf



hayat gailesi içinde
koşup duranlara baktı
bir süre

düş işleri eski bakanı

seyir halindeyken
bir kadın geldi yanına
göz göze geldiler
içi ürperdi, bakanın

açtı ağzını kadın

dişsiz ağzı,
çocuksuz bir eve benziyordu
ne bir hareket,
ne bir umut vardı

"40 yıldır birini arıyorum.
onu bana getirir misin?" dedi

kirpik kırpma aralığında
bakıştılar
derin bir soluk aldılar
sözü sıraya koydular

açtı ağzını bakan

32 diş tekmili birden
yaşam diye bağırıyordu
devinim içinde huzur
kendine bir ömür arıyordu

a'raftayım ey kadın!
belki de arafım

ne uykucuyum
ne uyanık

hala benden bir şey diler misin?

uyanıklık hayattır
uyku bir nevi ölüm
ben uykunun hayata açılan kapısıyım!

uykuna düş getirsem
hep istersin
düş kurmak tehlikelidir

hala ister misin?

her gece başka düş görmek dilersin
belki aynı düşü görmek için uyumak

ben a'rafım kadın!

sen 40 yıldır görmediğini benden dilersin
tüm ömrünce gördüklerini ben senden dilesem ne dersin?


Fotoğraf: Özgür Çakır

düş işleri bakanı – kaçamak



yakalandı
düş kaçağı

nerede
nasıl
kiminle

düş kaçamağı yaparken
yakalandı

bakanlıktan istifa etmesi bekleniyor

etti

düşe kalka
düşe kaçtı
ardına bile bakmadı

sadece düşledi

düşe kaçtı



Fotoğraf: Özgür Çakır

düş işleri bakanı - turkuaz



insan ne kadar kendi olursa
o kadar uçabiliyormuş.
ondandır yüreğimin özgür,
bedenimin prangalı oluşu

ben
düş işleri bakanı...


cömert hayatım
kırk ikindi yağmurları gibi yağarken üzerime
sağlığıma içiyorum nefesimi

mutlu kadın!
dilediğin hayatı yaşa bakalım şimdi

yıllar arasından sekerek geldim buraya
umut sunağında sakladım yüreciğimi
oysa yollar hep kenger
bir gelincik bendimdi

yandı canım aşktan
mecnundan geçmedim

söndü gözümün feri
öğrenme açlığımdan
kör oldum demedim

pirim yapmaz bu coğrafyada, ağustos böceği olmak
düşleri budarken faşistler
karınca karınca
ben yolumdan dönmedim

bedenime prangaladım günü
zihin hapsanesinin kuytusunda
yedi bahar geçirdim

derken bir gün
çocuklar kayısı çiçeklerine şarkı söylerken
yeniden güneşi gördüm

güneş benim bıraktığım gibi
yalım yalım yakıyor bedenimi
oysa ben onun bildiği gibi değilim

ne zaman geçti otuz beş bahar
biri söylsin bana

gerdanıma çizgi çizgi kolye yaptığım yıllar
oysa dün gibi daha

sene 1975
mevsim hayat

ben düş işleri bakanı
ağarmış saçlarımdan yıldız yapıyorum
gülücüğümden şarkı

başka türlü geçmiyor zaman
ne sen aziz
ne ben azize...

bekle ki nisan gelecek.



Fotoğraf: Özgür Çakır

öyle bir geçer zaman ki

Yazmak istediğim kelimler bugün kaçak.
Bir görünüp, bir kayboluyorlar.

Oysa ki
En güzellerini ya da en çok okunanlarını yazma kaygım yok
En sarıcı, en vurucu olanları da bu satırlara düşürmek istemiyorum.

Sadece benim olanların peşindeyim

Zihnime, yüreğime saklanmış, saplanmış olanları yazsam yeter.
Kendimi doğru ifade edebilmek istiyorum

Kelimelerden sıyrılıyorum
Kendim gibi satırlara geliyorum

Uzun bir yolculuğun özeti bu
Bir sonraki adım
Şimdiki zaman

Bilirim öyle bir geçer zaman ki
İnanmazsan
Kirpiklerine sor!


Eyvallah