Bir Plie, İki Battement Tendu, Üç…

Pencerenin yamacına tünedim, yine.  Evimize koşut apartmanları tarıyor gözlerim. İşte orada! Tütüsü üzerinde, ayaklarında puantlar. Geç kalmışım ama. Sahneyi çoktan kurmuş. Mumları yakmış. Çok şey kaçırmış mıyımdır acaba? Sanmam. Baksanıza mumların alevi titremiyor ve erimemiş. O vakit müzik başlayalı çok olmamış. Yaşasın bu sabah da sıkılmayacağım. Ama bir tuhaflık var. Onu ilk defa böyle dans ederken görüyorum. Sürekli tek bacağının üzerinde dönüp duruyor. Kurşun askerden bir bölüm sergiliyor belli ki. İzlendiğinden habersiz hala. Bilsin istemiyorum. Gözlerimi kapıyorum ve müziği dinliyorum. Beni kendimden geçiren operaların geçiş töreninden sıyrılıp, gözlerimi açtığımda çoktan dansa devam ettiğini görüyorum.

Salonu bir uçtan diğerine doğru döne döne kat ediyor şimdi. Gözleri kapalı hava da süzülüşünü izliyorum. Duvara çarpacak diye endişelenirken bir tüy gibi yumuşacık bırakıveriyor kendini yere. Sanki bulutların üzerinde gibi yuvarlanıyor. Ve sonra gökyüzüne doğru kanat çırpan bir kuş gibi havalanıyor. Bir yerde, bir gökte… Tırıs tırıs yürüyor şimdi. Yürümek… Yerçekimine meydan okumak. Ne güzel şey yürümek. Hem de müzik eşliğin bunu yapabilmek.

 Ne yaptığını görmek için daha bir sokuluyorum cama. Bildim bu plie. Bir bebeğin adım atmasıdır balede plie; dizler kırılı halde durmak yani. Ne müthiş bir şey. Bebek ilk kez ayağa dikildiğinde anne ve babasının yüzünde parlayan sevinç kamaştırıyor gözlerimi. Ayaklarıma bakıyorum. Yapabilirim. Onun yanında durmak için aralıyorum perdeyi. Bir an aşağı bakınca başım dönüyor. Yükseklikten değil, insanların devinimi buruyor içimi. Herkes de bir yere yetişme telaşı. Benimse hiç acelem yok. Sağdan sola bile dönemiyorum. Bir tek gözlerim kıpır kıpır. Her yere bakışlarımla yetişiyorum.

Hala dans ediyor. Ben de onun ritmini yakalayabilirim. Tünediğim yerden kayıyorum yere doğru. Düşmek de var bu işin sonunda. Hareket değil, tereddüt beni düşürür biliyorum. Pencerenin kıyısına yapışıyorum sımsıkı. Burnumda biriken benek benek terlere inat “ben de plie yapabilirim” diyorum. Ayaktayım. Tıpkı onun gibi. Onun gibi yapabiliyorum. Sanki burada. Tam arkamda. Sesi boynumu gıdıklıyor.

“Bir plie.”

İşte yapıyorum. Tekrar tekrar yapmalıyım. Plie. Bir daha... Plie. Yeniden... Plie. 

Tuhaf şey hem arkamda, hem de önümde. Düşmeme izin vermeyecek. Ama hatalı bir şeyler yapmama da tahammülü yok. Öğrendim ben pliyeyi. Tek başıma yapabilirim. Ona bakmadan da yapabiliyorum. Yine yaptım. Plie!

Ayakta duran çocuk birkaç adım atıyor. Anne ve babası heyecandan havaya zıplıyor. Alkış, ıslık, türlü tezahüratlar eşliğinde hayata yürüyor bebek… Plie tamam. Ama tek başına ayakta durmak yetmez ki.

İkinci adıma geçmek için sabırsızlanmıyorum. Ayaklandım da diz kırıyorum. İki battement tendu. Şiir gibi bir şey bu. Birkaç saniye kendi kendime mırıldanıyorum. Battemant tendu, battement tendu, battement tendu…

Yürümeyi geçtim bale yapıyorum. Etrafı aynalarla çevrili bir salondayım. Bir tek ben dans ediyorum. O tam karşımda duruyor. Ellerini çırparak komutlar veriyor bana.

“Yıldız ilk önce ısınalım lütfen. Evet, bacakları germek lazım. Esne canım. Esne. Daha iyisini yapabilirsin.”

Dediklerini ikiletmeden yapıyorum. Kaytarmam mümkün değil. Her yer ayna. Neyi yapıp yapmadığımı çok iyi görüyor.

“Evet hazırsın. Artık plie.”

Plie. Bunu bebekler bile yapar diyorum içimden.
           
        “Evet, çok güzel şimdi ayağının altını yere sürülerek en son point durumuna getir. Kalça tam açık vaziyette. Diz tam yanda olacak şekilde dur. Başladığın gibi geri dön. Öne ve arkaya doğru bu hareketleri tekrarla. Ve bir plie. Ve iki battemant tendu.”

Yan yana duruyoruz. Birlikte hareket ediyoruz. Yüzüme hiç bakmıyor. Baksa, belki aramızdaki büyü bozulacak biliyor. Başıyla yönetiyor dansı. Ne kadar da tatlı! Beni hiç zorlamıyor. Ayağının altını yere sürüyor ve son noktada duruyor. Kalçası tam açıktayken, bana bakıyor. Yok, yok “bu olmaz” bakışı değil, “sabret” de değil… “Ne acelemiz var!” dercesine gülümsüyor. Battement tendu beni büyülüyor. Ayaklanmışım. Birazdan kendi etrafımda döneceğim. O sırada sesi yankılanıyor kulaklarımda.
        
    “Yıldız! Bacaklarını ger. Bu yürümek için ilk adımdır fizyoterapide. Biraz yürüyelim. Bir adım atacaksın nihayetinde…


Görsel: Liu Yi