Tamamlanmamış işler...

Bu sabah, saat 8.00 suları uzun bir yolculuk için metrodayım. Oturdum düşünüyorum. Bu sabahı düşünüyorum. Yanımda bir baba ve kızı. Gidiyoruz işte yolumuza. Birlikte çıktık bu yola. Herkes kendi yoluna gidiyor aslında. Eğildi oyuncu kedi, yüzüme baktı, bir gülücük attı, "şapkan çok güzel" dedi. Sırıttı! Muzu enlemesine yiyecek kadar sırıttı. Aynı dolulukta bir gülümseme alınca karşılığında muzu ikiye katladı. Belki 4, belki 5 yaşında. "Kırmızı" dedi. "Kırmızı. Sever misin?" dedim " Severim" dedi. "Başka hangi kırmızıları biliyorsun?" dedim. "Şeker" dedi.. "Hmmmmmmmmm" dedim! "Bayrak" dedi. Gülüştük. "Canın mı sıkkın?" dedi. "Az" dedim. Düşünüyorum. 'İyi düşün' dedi. Babasına döndü tekerleme söylemeye başladılar. Yol boyu hiç susmadılar. Ben, içimden konuştum. Ama onlar duymadılar.

Düşünüyorum. Sabah evden çıkarken çalışma masama baktım. Düzen içinde boğulmuş, nefes alamayan hatta düzeni kompülsyon haline getirmiş bir odada darman duman bir masa. Tam anarşist! Yaşamak, anarşist olmayı gerektiriyor zaten. Masanın üzerindeki hiçbir şey tamamlanmamış. Her şey eksik!

Bir elma var tabakta; üç beş ısırık alınmış, bırakılmış. Sonra hiçbir zaman tek bir kitabı okuyamadığımdan üç kitap üst üste atılmış. Değişik yerlerinden kağıtlar sarkmış, çizilmiş, üzerine notlar alınmış. Biri sondan başa okunuyor. 'Her Gün Biraz Daha Yakın’a özel muamele yapılmış; içine bir kalem sıkıştırılmış, kırmızı. Sonra masanın tam ortasında Faraone’nin son makalesi duruyor. Üzerinde tepinilmiş belli. Uzun bir zihinsel mesai yapılmış üzerinde, tam bir gece. Yazmış gene canına yandığımın adamı benden önce. Bir gün dayanacağım kapına, hipotezimi koyacağım önüne. Ben senden öte şeyler düşünüyorum, diyeceğim. Beynimi tetikliyorsun, düşündürüyorsun. Hırsla okutuyorsun ve yazdırıyorsun. Bir gün senin kürsünde sana ders anlatacağım. Bir gün, bir makalende benim çalışmalarıma atıfta bulunacaksın. İkimizin de ömrü yeter buna.

Aklıma tamamlanmamış iş listesi düştü aslında. Tamamlanmamış işler, vurur insanı bu dünyada. Birini çok seversin. Sözden öte seversin. Kimseye demediklerini dersin. Ekmek gibi kendini yedirirsin. Ama öyle bir an gelir ki o gider. Ne olduğunu bilemezsin. Nisanda açıp, ardından dona çekmiş bir ağaç gibi erirsin. Ardından tüm yaşamın boyunca hep bu eksiği tamamlamaya çalışırsın.

Ben okuldayken bir merdiven vardı; güneşin şehre battığı, ya da şehrin güneşten çıktığı. Oturur düşünürdüm o merdivende. Çocukluğumu bıraktığım, takvimsiz zamanlar yaşadığım okulum. Tam o merdiven başında bir simitçi oğlan vardı. 15 yaşındaydı ama böbrek hastası olduğu için bedeni 7-8 çağında kalmıştı. Her gün gelirdi yanıma. Laflardık. Dertleşirdik.

Bir gün, bir simit alırdım ısırırdım. Sadece ısırdığım kadar parasını vereceğim dedim. Bu simitten gönlüm geçti. Manyak mısın, dedi. Isırılmış simiti kime satacağım? Tam simit parası vereceksin. Yok, dedim, vermeyeceğim. Senin gözlerinde, dedi, gizli bir hüzün var. Simit yesen de geçmez, yemesen de. Paramı vereceksin! Tükürdüm simiti. Bir daha senden simit yemeyeceğim, dedim. Yeme, dedi. Çöktü yanıma.

O sırada okulda askerliğini yapan bir çocuk vardı. Laflardık onunla. O geldi. Oturdu yanımıza. Dersi asmışsın, dedi. Siz kavga mı ediyorsunuz? Yok dedim! Astım dersi. Gelecek ay, dedi, ben evleniyorum. Ama aklım karışık. Şimdi buradaki cici kızları gördükten sonra nasıl gidip Fatma ile evleneceğim ben? Üçümüz de sustuk. Simitin parasını ödedim. Tükürdüğümü yemedim. Asker evlendi, düğününe gittim. Sonra üçümüzün de yolu ayrıldı. Simitçi öldü. Askerin üç çocuğu oldu. Ben bir hipotez peşinde 7 koca yıl tükettim.

Ama her şey yarım. Tamamlamak gerek. Yoksa dolap beygiri gibi dönüp dolaşıp başladığın noktaya geri geliyorsun. Martta yedi yıllık esaretimin bitip özgürlüğe geçişimin 2 yılı doluyor. Tamamlanmamış her şey bugün üzerime çullanıyor. Çok şey anımsıyorum. İşte ineceğim durağa geldim sonunda.

Tam yolculuk bitti derken ayağa kalkıyorum, kırmızı bereli ardımdan bağırıyor…

- Şşşşşşşşşşşşt kız telefonun çalıyor.
Dönüp gülümsüyorum.
- Görüşürüz, diyor.

Çocuklar bilge. Kırmızı bereli kendince benimle yaşadığı süreci tamamlıyor.
Metrodan indim. El salladım kırmızı bereliye, hoşça kal dercesine..

Ben de mırıldanmaya başlıyorum... Eksik bir şey mi var hayatımda?...






Hiç yorum yok: