manipülasyon geldik



Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlıyorsun? Eğer hissedebildiğin, koklayabildiğin, tadına bakabildiğin ve görebildiğin şeylerden bahsediyorsan; gerçek, o zaman beyninin yorumladığı elektrik sinyalinden başka bir şey değildir. Manipülasyona açıktır! Çünkü senin gerçeğin insandır. Oysa gerçek bu değildir. Yeniden risalelere dönme zamanıdır. Olmadı uzaklara gideriz..


İktidar bir sözüyle dokunur insanlara! Üstelik bu işte de çok başarılıdır. Öyle ki birden günü işgal eder, gündem olur. İnsanları düşünemez kılar. İktidar gerçekten başarılı! Hem de çok.. Baksanıza halimize.. Sadece, iktidarın dedikleri üzerine düşünüp, konuşuyoruz. Oysa her insanın kendine ait bir düşün sistemi vardır! Ama artık muhalefetin kendine özgü bir düşünce sistematiği yok! Ormanda kaybolmuş Hansel gibiyiz! Bırakılan taşları toplayıp eve dönüş yolunu bulmaya çalışıyoruz. Oysa taşları bırakan kim? Gittiğimiz yol bizim değil! Eğreti yollarda kaybolduk. Çünkü kendi düşüncelerimizi ifade edip gündemi oluşturamadık. Manipülasyona geldik!

İyi hatipler hiç dinlenmezler. Çünkü onlar yalnız kendileri için konuşurlar. Bu yanları onların var oluşlarının merkezindedir. Onlar bir söz söyler herkes peşinden gider! Üç çocuk yapın! Kaç günü harcadık bu söylemle! Neden itibar ettik? Bu arada neler oldu neler? Mehmet Ali Talat geldi! Talabani geldi! Memlekette sular aktı gitti! Biz örtü peşindeyiz! Ha türban, ha don! Utanıyorum artık üzerimdekilerden! Giydiklerimden, giymediklerimden! Doğmamış çocuğuma el uzatan, bunun üzerine konuşandan! İktidarından, muhalefetinden.. Erk cinsiyetime el koydu! Erk’ek ne zaman giyip soyunacağım konusunda konuştu. Üstelik bir ne giyip giymeyeceğimi söylemeye koyuldu. Kadın olmak hiç bu kadar ağır gelmemişti!

Sadece iktidar gibi düşünmeye başladık! Onların günlüğünü okuyoruz! Çünkü onların istediklerini konuşuyoruz. Neden bizim gündemimiz yok! Sadece eğimine yandığımın dünyası böyle olduğu için mi? Neden bizim kendi hayallerimiz yok! Bu kadar mı manipüle edildik.. Bu kadar mı benliğimizi yok ettik! Sahi biz kimdik! Muhalefet ?!:)

Dikkat edin insan hep iyi yaptığı yanlarını bileyler. Çünkü o yanlar, yaşam denen savaşta kullanılan en etkin silahlardır. Biz muhalefetiz eleştiririz. Hayır biz sadece iktidarı besleriz! İnsan budur çünkü. Sürekli birilerini besler ki beslensin. Yeni cephelerde boy gösterir. Çoğu zaman taarruz eder, baktı ki işler sarpa sarıyor o zaman yeni bir atağa geçer ki onun adı çok karizmatik bir düzenektir: Manipülasyon. Olayları değiştirerek ve yanlış aksettirerek yapılan kandırma işlemi! Manipülasyona geldik! İktidar bir şey yapmadı. Biz, kendimizi kandırdık.. Artık kendimizi manipüle etmeye başladık! Sahi kaç kişi kaldık! Yapayalnız kaldık.. Yüzde kaçtık?

Söylemlerimizin iktidardan bir farkı kalmadı. Kendimizden ne kadar da uzaklaştık. Ben nerede? İşte bu nedenle ben her dilde yabancı kelime! Seviyemiz don sınırında! Mahrem nerede! Kişilk hakları nerede!

Manipülasyon bir çeşit iki yüzlülüktür. İki yüzlülükten aslımıza dönmek için seviyeyi akıl sınırına çekelim! Gerçek sadece 5 duyunun göstergesi değildir. Lütfen mantığı konuşturalım! İktidarın manipülasyonunu bir kez olsun kendi çıkarımıza kullanalım. Kendi gündemimizi konuşalım!!!!!!!!!!

DANİMARKADAN BİR SES YÜKSELİR: CEHENNEM


İnsan ne zaman kutsala sığınır?
İnsan ne zaman kutsala saldırır?
İnsan ne zaman kutsalı değiştirmek ister!
İnsan kutsala neden sarılırsa, neden saldırırsa işte o nedenle de değiştirmek ister.

Kutsal bilinen şeyler neden insanların en çok örselenmiş taraflarıdır! Bu nedenle mi “kimlik” denen şeyde hep örselenmiş yanlar vurgulanır.

Üç-dört gün önce Ladin parmak salladı. Karikatürleri yayınlamaya devam ederseniz sizin cehenneminiz olurum!

Danimarka’nın Aorhus kentinde bir kilisede görev papaz Jacob Holm gecikmeden yanıt verdi. Cehennem insanlar hayattayken içlerinde yaşadıkları bir haldir. İnsanların sonsuza kadar cezalandırıldığı bir cehennem hayatı yoktur. İncil’de de böyle bir tarif bulunmamaktadır. Cehennem tanımı ilk kez Ortaçağ’da yapılmıştır ve İncil’e bu dönemde girmiştir. Tanrı bize sonsuz sevgisini bağışladığı için cehenneme göndermez.
Bu açıklamadan hareketle; O halde cehennem yoksa cennette yoktur.

Şimdi durduk yere neden cennet ve cehennemi tartışıyoruz? Bilmediğimiz, sadece kurguladığımız dayatmaların ardına neden sığınıyoruz!

Dünya aynı dünya. Günahlar tüm dinlerde aynı. Günah tüm dünyada insana en yabancı, aynı zamanda en tanıdık kelime. Değişen nedir ki yeniden sevabı, günahı tanımlıyoruz..

Bu dünyayı yaşamak, bu kadar mı ağır da öte dünyaya sarılıyoruz?

Ertelenmiş hayat bizimkisi..

Bu dünyanın hakkını vermeden nereye böyle? Günahtan öte sevaplarınızı yazın. Günahı yazmak kolay. Yasaklamaları peşi sıra dizmek. Ama özgürlüklerimiz? Bizim özgürlüğümüz nerede başlayıp bitiyor? Bizim cennetimiz neresi?

Çiçeği, böceği, bu dünyadaki görmek sevap. Güzele bakmak sevap. Önümüz güneş, arkamız ay. Ay arka güneş. Cennet ve cehennem arayanlara sözüm. 2010 yılında yayınlanacak İncil’den cehennem tanımları çıkartılacakmış. Kitapları meydanlarda yaksak da, siyah kalemle sansürlesek de, bilgileri yok saysak da. İnsan zihnine dokunamayız.

İnsanlar özgüleşmedikçe, kendi cennet ve cehennemlerini keşfetmedikçe cehennem kelimesini yasaklasanız ne fayda. Dilden çıkarsanız ne fayda.

İYİ GECELER DEDİM Mİ BEN?

İyi geceler diyemedim sana. Dilim tutuldu. İçim kurudu. Diyemedim. Söz çıkmadı ağzımdan. İyi geceler demek gitmen demekti. Git istemedim. Hani bazı şeyler sadece geceleri söylenirdi ya. İşte onları söylecektim sana. Belki hiç konuşmayacaktım. Öylece kolunun altına girecektim. Soluğumu senin soluğunun ritmine ayarlayacaktım. Uyuyacaktım belki. Uyumayacaktım! Uyku iyi geceler demek. Uyku gitmek demek. Ben git istemedim.

Şimdi bi düş gör aşkım. Düş uyanmak demek. Bir uykunun içinden çıkıp sana gelmek demek. İçime bir türkü düştü. Dilim seslendirdi. Sana daha öncede türkü söyledim ben. Güneş, Ay doğdu. Ay doğdu yüreğine. Gözlerimden öp yine.. Türkü söyledim. Sana ninni söyledim. Uyu bitanem. Üşüme. Ben örterim üzerini türkümle. Ben öperim seni türkümle. Ben seni sararım yüreğimle. Uyu! Uyu! Uyu! Uyumak gitmek değil! Uyumak gelmek. Uyumak düş demek. Düş ben demek. Düş sen demek. Düş biz demek.

Şimdi uyu biriciğim... Mavi düşler görmek için uyu.

Antrenörün hitabet sanatı

Bugün bir kez daha anladım ki insanlığımız büyük bir hızla, tümden yok olamaya doğru sürükleniyor. Bunun en önemli nedeni kuşkusuz ekonomik gelişimin giderek bizleri tutsak alması. Doğaya karşı takındığımız düşmanca tavrımız aslında kendi soyumuzu kurutmak!!!! Ama bunun bile farkında değiliz. Kendi mutantlarımızı yaratma sevdamız en insansı yanlarımızı elimizden almış durumda.. Hiroşima diye şarkılar söylerken hala atom bombası denemeleri yapılan bir dünyada çocuk olmak çok zor!

Yeni çağın insanını yetiştirmek ve yeni bir topluma geçişin tek yolunun eğitim olduğunu söyleyip duruyoruz. Eğitim! Her alanda eğitim.. Spor yapmaya çalışan kız çocukları dayakla güdüleyen antrenöre eğitim! Malum haberi ya okudunuz ya da televizyonda izlediniz..

Erzincan’da Basketbol Yıldız Kızlar Grup maçında bir antrenör sporcu çocukların kulaklarını çekiyor, onları silkeliyor, kafalarına vuruyor.. Fiziksel istismarın yanında sözlü saldırı da var. Kızların salaklıkları, aptallıkları, eşeklikleri kalmıyor. Amaç ters güdülenim yaparak sporcuyu yenme arzusuyla doldurmak. Yaşları 12-14 arasında olan çocuklar o kadar korkmuş ve sinmiş ki antrenörleriyle göz göze bile gelemiyor. Öyle ki bir ara antrenör tamamen kontrolünü kaybedip salondaki eşyalara zarar vermeye başlıyor. Ona kimse dur demiyor. Çocukları hırpalarken sus pus olan hakem devlet malına zarar geleceğini anlayınca kibarca “höt” diyor. Hakem tarafında nihayet! uyarılan antrenör saldırganlığını eşyadan sporcusuna çeviriyor! Yer misin yemez misin..

Bu çocukların anne babalarının yerine ben olsaydım hemen dava açardım! Spor neden yapılır? Hayat sadece yenmek üzerine kurulu bir döngü müdür? Kapitalizmin silahı “hırs ve kazanma arzusu” bugün artık şehirlerimizde terörist olmuştur. Asıl terör kayıtsız şartsız başarı olmaya programlanmış insanları yetiştirmektir. Güçlü olmayanın ortadan kaldırılmasına dayalı Amerikan işlevselciliği çocuklarımızın oyunlarını bile biçimlendirmektedir! OKS, ÖSS’yi hiç söylemiyorum bile..

İstismarın her türü ciddiyetle ele alınması gereken bir durumdur! Dayak atan kocaya verilen teşvik primi! Öfkeyi hitabet olarak gören Başbakan! Ve sporcusunu döven antrenör.. Hepsinin ortak paydası zora geline asıl karakterlerine dönmeleridir! Zor yenilginin dayanılmaz ağırlığıdır.. Çünkü onlar gerçekten hiç kazanmamıştır.. Kazanmak koşulsuz kabul ve sevgiyle başlar. Kendine inanç ve saygı gerektirir.

İşin en acı yanı toplumun her kademesindeki insanın hala sözlü istismara karşı kendisini koruyamamasıdır! Sözlü istismar ülkemizde sıradan bir olaydır. Düşen bir çocuğu şefkatle kaldırmak yerine sana dememiş miydim diye azarlayıp, bir de üzerine tokat indiren bir sürü anne baba yok mu! Sürekli olarak aşağılanan, horlanan çocuklarımızın sayısı fiziksel şiddet görenlerden daha fazla. Dayağa sıra gelene kadar! Hele bir de dayağın cennetten çıkma olduğunu düşünen bir ulusun evlatları için duygusal istismar sinek ısırığı sayılmaz mı? Böyle bir toplumda çocuk olmak ne zor!

Efendim?! Maçın sonucunu mu merak ettiniz..

Çocuklar daha fazla dayak yemedi! Allah baba yardım etti kızlar yarı finale yükseldi.. Yenilen çocuklara ne mi oldu! Hastane kayıtları bilir.. Orada yoksa bir tek Allah baba bilir..

Antrenör ve hakeme mi ne oldu! Gökten onların başına birer teşvik primi düştü..

Çocukların anne babalarına mı ne oldu! Onların yarı finalde top sürecek aslan yürekli kızları var..