Hemen her gün pek çok şey okuyorum. Sonra ardımı dönüp gidiyorum. Aslında gitmiyorum. Okuduğum her kelime bilişsel süreçlerimi etkiliyor ve beni biçimlendiriyor. Bu biçimleniş sanırım beni anarşist yapıyor. Yaşamak zaten anarşistçe bir şey. Var oluşunu sürdürmeye çalışıyorsun çünkü. Bu kadar çok alternatif içinde tek tip, bu kadar güçlüyken hep savunma halinde, bu kadar kalabalık içindeyken hep yalnız oluşumun nedeni de bu galiba. Kendi içsel devinimlerimle baş etmeye çalışıyorum. Beden yorulmadığında ve hareketsizlik olduğunda içimdeki o anarşist ruh şaha kalkıyor. Şahlanan bir duygulanımı kim dizginleyebilir? Ben henüz bunu başaramadım.
İnsanlardan uzaklaştıkça tek düzelik ve bencillik artıyor. Buna yeni dünya düzeni bireyselleşme dese de hareketsizlik beni boğuyor. Bu boğucu düzene baş kaldırmaya aşk da tek başına direnemiyor. Öyle olunca da Kays’a özeniyor insan. Kör oluyor. Aşkın bile karasını seçiyor. İçe dönüyor. Bildiğinizce kara sevdalar biraz da kapalı mekanları sever. Uykusuz geceleri. Takılıp kalmamak gerek bir şeylere diye düşünüyorum kendimce. Dolap beygiri gibi dönüyorum. Dönen dünya mı yoksa ben mi bilmiyorum. İnsan ve arayışları başlıklı bir kitap mı yazsam ne yapsam…
Sıradan serzenişler bunlar. Hemen hepimiz, her gün yakınlarımıza bu düşüncelerimizi aktarıyoruz. Hayat terazisi her gün başka çekiyor. Yaman çelişkilerle dünya dönmeye devam ediyor.
İnsanlardan uzaklaştıkça tek düzelik ve bencillik artıyor. Buna yeni dünya düzeni bireyselleşme dese de hareketsizlik beni boğuyor. Bu boğucu düzene baş kaldırmaya aşk da tek başına direnemiyor. Öyle olunca da Kays’a özeniyor insan. Kör oluyor. Aşkın bile karasını seçiyor. İçe dönüyor. Bildiğinizce kara sevdalar biraz da kapalı mekanları sever. Uykusuz geceleri. Takılıp kalmamak gerek bir şeylere diye düşünüyorum kendimce. Dolap beygiri gibi dönüyorum. Dönen dünya mı yoksa ben mi bilmiyorum. İnsan ve arayışları başlıklı bir kitap mı yazsam ne yapsam…
Sıradan serzenişler bunlar. Hemen hepimiz, her gün yakınlarımıza bu düşüncelerimizi aktarıyoruz. Hayat terazisi her gün başka çekiyor. Yaman çelişkilerle dünya dönmeye devam ediyor.
Düşünüyorum..
Asiye’yi düşünüyorum bu gün..
Sınanmak dedikleri böyle bir şey galiba. Asiye olmak! Ne zaman bir tercih yapmam gerekse Bruidan’ın eşeği gibi hissediyorum kendimi. Ellerime bakıyorum. Hayatın sırrı atasözlerinde gizli biliyorum. Beş parmağın beşi de bir hangisini kessen acımaz ki diyorum. Seçemiyorum.
Asiye ne yapsın peki?
Asiye’nin 3 kızı var. Üçü de böbrek hastası. Ama Asiye’nin sadece 2 böbreği var. Birini kendi soluğu için saklayacak, peki ya diğerini ne yapacak? Canına yandığımın böbreği üçe bölünmez ki? Süzdüğü sanki dünyanın yükü minicik böreğin. Asiye’nin yüreciği böbreklerinde atıyor şimdi. Bir tek böbreğini hangi canına verecek?
Ellerime bakıyorum hangi parmağımı keseceğimi bilemiyorum.
Asiye Gürkan’ın yaşadıkları belgesel haline getirildi ve Dünya Böbrek Günü etkinlikleri kapsamında önceki gün Akdeniz Üniversitesi’nde yayınlandı. Kendi dramını izleyen ve çok duygulanan anne, böbreğini kızlarından birine vermek istiyor. Ancak onu çok zor bir tercih bekliyor. Doktorlar, anneden alınacak olan böbreği en küçük çocuğa vermekten yana. Peki ya Asiye?
İşte o anda kul sıkışınca Hızır yetişir ya! Üç yaşında hayat oyununu bırakan bir çocuğun organlarını bağışlıyor ailesi. Asiye’nin kızlarından birisi için ömür yolu yeniden açılıyor. Umutlar yeniden kadimleşiyor.
Peki ya diğer nakil bekleyen canlar? Asiye’nin sorunu çözülmüyor ki? Böbreğini hangi evladına verecek!
Organ nakli konusu ülkemizin kanayan yaralarından birisidir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da bir sağlık politikamız bulunmamaktadır. Asiye rüyaya yatacak bir yol gösterilecek ona. Ama Asiye gidebilecek mi Kılivland’a (inadına Türkçe yazacağım!)
Ateş neden hep düştüğü yeri yakar? Yanmadan önce neden yanılmaz… Şimdi gelde Darwin‘e hak verme? İllaki güçlü olan mı bu dünya da kalacak?
İşte bu noktada içimden geçen şey ey halkım ölmeden ölünüz. Ölünüz ki gerçeği görünüz… Aradığınız gerçeğe göre değer biçerim çünkü size..
23 Marta kadar eyvallah.
Anladığınız üzere uzağa gidiyorum.
Allah soluk verirse görüşürüz…
O vakte kadar kendinize iyi bakın!
Allah soluk verirse görüşürüz…
O vakte kadar kendinize iyi bakın!
3 yorum:
Ne diyecegimi bilemedim. Allahim Asiyeye ve bütün organ bekleyen insanlara yardim etsin.
Sevgiler
Her koşulda güçlü olanın kazanması ve hayatta kalması medeniyetin hiç mesafe alamadığı, insanlık değerlerinin hiç gelişme kaydetmediği anlamına gelir ki kabul edilemez bence.
Hala oğlum çok ciddi rahatsızlıklar geçirdi. Babam sürekli üzüldü onun için. Halam çırpındı onun için. Bir çok akrabamla birlikte hepimiz üzüldük. 2 Halam öldü. Babam öldü. Hala oğlum Allah uzun ömür versin yaşamaya ve direnmeye devam ediyor.
Doğal seleksiyon dışında bir kader ve yazgı da söz konusu. Üstelik bu yazgının içinde tedavi olmak var. Tıpta yeni gelişmeler var, donör bulmak vak.
Tabi ki hayat zor. Ancak toplum merhametsiz değil, sosyal devlet olma yolunda ülkemiz sürekli mesafe katediyor bence. Evet yeterli değil ancak mesafe almadığımız söylenemez.
Organ nakli tüm dünyada yeterli ilgi ve desteği bulamıyor ne yazık ki. Bunda insanların bedenlerine olan sonsuz tutkuları da etken, sisteme olan güvensizlikleri de. Çünkü bakıyorsunuz devlet destekliyor, din adamları destekliyor ama insanlar sanki en ufak bir sorunda hastaneye düşseler bir parçaları alınıverecekmiş korkusu yaşıyor. Saçma ama dişini çektirmeye korkan bir toplumun ferdi olarak böbreğime bişi yaparlar diye korkmayı anlayabiliyorum. Çözüm için korkularımızın giderilmesi gerek diye düşünüyorum.
Kaleminize sağlık efendim...
organ nakli insanların tercihine-vicdanına bırakılırsa devlet sosyal devlet değil muz cumhuriyeti olur...
eğer kişi ölmüş veya beyin ölümü gerçekleşmişse tıbbın son noktası zorlanarak nakiller gerçekleştirilmeli...
Yorum Gönder