Kağıttan Gemiler


Yağmur yağıyor..
Neredesin Arap kızı?
Sizin evin penceresi nerede?
Bu seller var ya..
Sen camdan bakasın diye akıyor!


Senin yağmurundan sebepleneceğim bende. Yağmur şıp şıp yağmaya başlayınca ben lastik çizmemi giyip sokağa çıkacağım. Bulduğum bütün su birikintilerinin içine hoplayacağım. Üstüm, başım ıslanacak. Her daim soğuk olan ayaklarım daha da soğuyacak. Çizmelerimin içine su dolacak. Ayaklarım gemisini terk etmeyen kaptan olarak suda boğulacak. Yağmur bana yağacak Arap kızı. Yok bu sana meydan okuma değil ne haddime! Ben sıradan bir kızım. Yağmur, bana ancak yoldaş olur. Ciğerlerim yanıyor be Arap kızı. Sevgili sağır sultan olmuş, cimri diye bana gönül koymuş. Aşkın ölçüsü olur mu be Arap kızı? Sorguladığım sevda olsa içim yanmaz. Sorguladığım yalnızlığım. Neşesini kaçırmışım, çünkü sadece onun sevgiyle var olmaya çalışmışım. Üretken sevdayı ölçmeye kalkıp akıl karıştırmışım. Sadece onunla olmak istedim be Arap kızı. Senin yağmurunun ölçüsü var mı?

Hayat başka ıslanır bu coğrafyada Arap kızı yağmurlarında. Evlerin alt katını su basar. Sahipsiz mezarlar nasiplenir. Tarla, bağ, bahçe başakların aşkıyla alevlenir. İşte, Arap kızı tüm bunlar için çık şu pencereye. Kaç kız için yakılmış bir çocuk şarkısı. Sen mahallenin peri kızı. Hadi be Arap kızı..

Çocuk olmayı çok seviyorum. Belki de bu nedenle çocukluğumu cebimde taşıyorum. İstediğimde çocuk elbiselerimi giyiyorum ve suya dalıyorum.

Yağmur..
Çocukluğum..
ve kağıttan gemiler..

Çocukluğum! Kulağıma kirazdan küpe yaptığım zamanlar. Fırıncının çırağına aşığım o zamanlar. Deri ceket giyerdi Asım. Motor kullanan tek erkekti. Saçları Travolta biçimi. Sürekli clark bakışlar. Mahallenin Fahriye ablası aslında Asım. O bizim fırıncının çırağı. Aslında tüm kadınların aşkı o! Sadece fırıncının çırağı. Kadınlar onu, o ekmeyi isterdi. Ekmek kokusuna karışan aşk kokusuna kim dayanabilirdi. Asım bir gün atladı motoruna gitti. Uzak bir memlekette çalışmaya. Ardında bir dolu yağmur gözlü kadın bıraktı. O günden sonra furun zarar etmeye başladı. Bir akşam yandı, bitti, kül oldu. Günah ve yasakların belletildiği zamanlardan uzak günlerdi çocukluk. Asım'a aşık kadınların iç acısıydı belki yangın diye düşündüm. Ne yazık ki Asım bunu hiç bilmedi. Yanınca küllerinden yeniden doğar mıudu ki aşk?

Çocukluğun en keyili yanı özgürce düşünmekti. Birde eyleme geçmek için erişce planlar kurmamaktı. O dönemde en sevdiğim şey çikolataydı. Mahallede çikolata satan tek dükkanının vitrinine dayardım burnumu. Sırayla Ahmet, Mehmet, Süreyya'ya bakardım. Onlardı benim aşklarım. Fındıklı, bademli ve portakallı. Ama illa ki acı çikolata olmalıydı! Gel derdi bir ses bana. Hayal mi, gerçek mi ayırt edemediğim çoğu zaman. Al bir tane ye derdi Rum sahibi dükkanın. Öyle güzel konuşurdu ki, eski siyah beyaz resimler gibi. Mutluluktu hayat. Hayat çikolataydı o zamanlar.. O bana çikolata verir, ben ona masalalr, şarkılar söylerdim. Hesaplı bir alış veriş olurdu bizimkisi..

Seyyare Hanım vardı sonra.. Ne güzel kadındı. Gösterip de vermeyenlerdenmiş. Hiç evlenmemiş. Rivayete göre bir solcu çocuğu sevmiş. Hani şu yeşil parka giyenlerden. Delikan yani. Şiir okuyan, türkü söyleyen, gözleri hep ufka bakan kıvırcık saçlı bir genci sevmiş. Sonu hiç güneşli biten bir aşk gördün mü sen yağmur? Bu öyküde de delikanlı alıp başını gitmiş başka dünyalara. Ondan sonra kimseyi sevmemiş Seyyare. Kimsenin kadını olmamış. Kimseye akmamış duru duru. Çok güzel kadındı. Bir bakan, bir daha bakardı! Yağmur gibi kadındı. Yüreklere düşünce ondan feryatlar, ferhat ederdi adamı. Ahhhhhhhhhhhhhhh! Yağmur bu ne zaman, kime, ne kadar yağacağı belli mi olur? Ah! Aşk yağmur mudur? Aşk bereket olsa ne olur. Aşk sel olsa ne olur. Aşk her koşulda adamı vurur. Döner döner bir daha vurur.

Çocukluk.. Kimse bizi, biz kimseyi aldatmamışken, eski zamana dair özlemler yaşamamışken... Ne ayyaş, ne berduş, ne de umutsuz olmamışken. Çocukluk.. İşte o çocukluk günlerinden anımsadığım en güzel şeydir kağıttan gemiler. Bu yüzyılın son çeyreğinde doğdum ben. Seksenli yılların örselenmişliğini yüreğime sermaye etmeden mahalledeki yağmur göllerinde gemiler yüzdürdüm. Otuz üçüncü yazımı sürerken ömrümün, hala ne zaman bir yağmurdan göl görsem içine dalıyorum. Büyümek böyle bir şey galiba. Geçmişi, şimdiye getirmek. Dün küçük küçük gemiler yaptım elişi kağıdından. Mavi, kırmızı, turuncu, sarı.. Ama en has gemi, gazete kağıdından olandı.
Penceresine Ekmek Bandığım Ev varya hani ikinci işim; işte oraya doğru yola koyulurken bir yağmur gölü gördüm. Sağa çektim Limon’u (sarı araba!), açtım Duygu Can’ı (radyo) sonuna kadar.. Gemilerimi yüzdürdüm!

Önce sarı olan.. Onu cennette gönderdim. Sarı ayrılık değildir. Yüreğimdesin bitanem. Gemiler zihnimde. Hangi limanda kalırsa kalsın o gemi benimle. Işık kardeşim, yüreğim dedem. Simitçi diye yürekten bağırıyor çocuk. Ben hepimiz içinde yiyeceğim simit! Susamları işaret parmağımla toplayacağım. Pazara gideceğim. Dedeme el sallayacağım. Badem şekeri yiyeceğim. Dedem! Kardeşim! Sarı gemiler giderken sahilden el salarlım ben cennete. Dedem ve kardeşim el ele gezerken cennete.

Şimdi kırmızı gemi elimde. Hayallerim, aşklarım, işim. Kırmızı yüreğim. Kadınlığım! Yalın ayak yola çıkmış bir kadınım. Yüreğim kırmızı. Yüreğim gelincik. Ah! İşte serde hep aynı türkü. Durur gelincik rüzgara karşı. Hep tek başına! Uzaklara gideceğim. Gittiğimden de uzaklara gideceğim. Gidilecek hep bir yerler vardır. Bu zihni evcilleştireceğim bi coğrafya mutlaka vardır. Şimdi yine bulutlar yağmaya hazırlanıyor. Gemi yüzdürme zamanı. Sırada kırmızı gemi var..

Kağıttan bir gemiye yazdım sevdamın adını. Gözlerimden süzülen yaşlar doğrudur sensin. Akıp gidiyorsun tutamıyorum. Sandığın gibi kaderi yönetseydim, bu gemide kürek mahkumu olmazdım. Kuralsız yaşamının, kuralıyım. Aşkım! Ya söz ver birlikte ölelim, ya da yol ver uzağa gideyim..

Arap kızı.. Şşşşşşşşittttttt Arap kızı! Yüreğimin ince sızısı. Çık cama. Çocukluğumdan kalma bir türkü daha. İşte gemiler. Kalkarken bu sahilden. İşte bir düş kurdum. Kulağına fısıldadım. Elini koy boynunu. İşte her şey orada. Soludukça hava dertlenme. Her mevsim gemiler yüzer. Yağmur yağdıkça.


Yeter ki sen ıslanmasını bil!




Fotograf: Özgür ÇAKIR

6 yorum:

beenmaya dedi ki...

yeter ki sen ıslanmasını bil...gerisi gelir nasılsa ardından gerisi gelir...

Kağıttan Gemiler dedi ki...

Yaşarken çabucak geçmesi istenen çocukluk, büyüyünce işte böyle özlenir. Bu özlem değil mi sana da bana da kağıttan gemiler yaptıran. Hep o günler değil mi farklı farklı yerlerde ama aynı şekilde yaşanan.

-mka- dedi ki...

Anladıysam arap olayım, sonra bir kızım olsun, yağmur yağsın, benim kızım camdan baksın..

-mka-

Uzağa Giden Kadın dedi ki...

Bu yazıya zihin eken, yürek koyan yorumculara selam ve sevgilerimle..

Barış dedi ki...

Yeşil parkalı kirli sakallı, ufka bakan solcuları monte etmeyin artık yazınıza. O tipoloji çoktaaan fon projeciliğinden yolunu bulup kendini kurtardı. Parkası ve sakalı süsüdür artık. Solculuk el değiştiriyor, aklını satmayanlara doğru. Parka giymiyorlar, kirli sakalla da gezmiyorlar. Benden söylemesi.

Murat dedi ki...

Evet yeter ki ıslanmasını bilelim.
Yüreğinize sağlık...