Biri öldüğünde önce eşyaları yağmalanır.
Hemen terlik ve ayakkabı uzaklaştırılır evden. Kapının önüne konan ayakkabının bir başkası tarafından giyildiğinde, ölmüş olan kişinin ruhunu özgürleştirdiğine inanılır çünkü.
Kapının önüne konan bir çift ayakkabıyı kim alır? Alan o ayakkabıyı giydiğinde kendi yükleriyle yürüdükçe ölü bir bedenin içinden kaçmış olan ruh ne kadar özgür kalır?
Özgürleşmek yalın ayak yürümekse, bunu ölmeden öncede yapabiliriz. Çıplak geldik bu dünyaya. Ardından hemen köle edildik çula, çaputa. Giydirildik! Ölünce bize giydirilenleri çıkartıyorlar üzerimizden. Bir bir elbiselerimizi dağıtıyorlar. Verilen her elbise bi günahımız belki de. Ölünün elbisesini giyenler onun yüklerini de giyerler mi?
Yaşamın sırlarını bilseydin
Ölümün sırlarını da çözerdin
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok
Yarın, akılsız neyi bileceksin!
Ya Hayyam! Ben bulmaca çözmeyi sevmem. Bu dünyaya bir sırrı çözmeye gelmedim. Bu dünyaya kendimi bulmaya geldim. Aşkı bulmaya yemin ettim. Bu yolda aklımı sermaye ettim kendime. Şimdi söyle bana ölünce aklım benden gidecek mi? Aklın dökülen yaprakları anılara bu nedenle tutunur arkada kalıp ölümle yüzleşenler. Akıl, anı demektir. Belki de bedendeki aklı saklamak için evde fotoğraflar mitleştirildi. Yaşamı bir an çerçevesinde bir fotoğrafta saklamak. O zaman dilimini bir kağıt parçasında hapsetmek. Ayakkabılar, elbiseler verildi. Yaşayan ruh sözde özgürleştirildi. Peki fotoğraftaki ölüyü nasıl özgürleştireceğiz? Mektuplar ve fotoğraflar bu yüzden mi yok edildi? Küller küllere karıştı. Peki aklım şimdi nereye gitti?
Bir ölüyü özgürleştirmek demek paylaşılan hayatı yağmalamak mı demek? Anıların içine hapis edilmiş biri ne kadar özgürse, eşyaları yağmalanmış ve sözde bu dünyadan silinmiş biri de o kadar özgürdür. Anılarla yaşatılanlar ne kadar özgürdür? Ölüleri anı sandıklarından çıkartın! Ölülerin eşyalarını dağıtmakla yaşamda bıraktığı izleri dört yana saçamazsınız. Başka coğraflara kovarak hayatınızda yok sayamazsınız. Yağlanmış hayatlar toprakta özgür kalır. Gelir sizi anı olarak bulur. Korkun!
Anı sandığını açmak yürek ister. Yüzleşmek tüm yaşamla her babayiğitin harcı değildir. Açınca zaman denen karabasan çullanır insanın üzerine. İnsanlığı dar gelir bedene kaçmak ister özgür dünyadan ötekine. Gidemezsin öte dünayaya zamanın daha gelmemiştir. "Hayatı yönetmeyi bırak!" der içindeki bilge. Sadece yaşamla yüzleş. Anı sandığını havalandır şimdi. Gönderilmemiş mektuplar, ertelenmiş bedenler, kavuşamayan ruhlar! Serbestsiniz şimdi..
Nietzsche haklı; hayat bir deneme değildir. Yaratıcıyı ve insanları sınamamak gerekir. Sınırları belirleyen beden değil çünkü. Öyleyse neden dünyayı parmağımızda döndürmeye çalışıyoruz? Herkesi denetiliyoruz? Ölüleri bile özgür kılmak için törenler yapıyoruz. Yaşamı yağmalamak yeni güne uyum sağlama süreci bekli de. Her yeni gün, hayatın oyunlarına uyum sağlamak ya da sağlayamamak arasında geçip gidiyor. Uyum sürecimize bağlı olarak ya mutlu oluyoruz ya da acıdan kıvranıyoruz.
Gerçekte ise ölü bir günden kalanları, diğerinin önüne koyarak ertesi günü özgürleştiriyoruz. Yaşıyoruz. Hayatı yağmalıyoruz!
.
6 yorum:
acaba benim hayatım ne zaman yağmalanacak?..
bu cümleden anladığım senin içinde bulunduğun anı yaşadığın...
hayatın bu anlamda hiç yağmalanmasın.
Bu durumda Yaşamımın en büyük yağmacısı BENİM.
Ölü bir günden kalan önümüzde bulduğumuz ilginç yazılarınızı, düşüncelerinizi, henüz öldürmediğim bir günde okudum.. Hazıra dağ dayanmazsa da talana devam..
Babası seneler önce vefat etmiş birisiyle yeni yeni arkadaşlık kuruyordum. Sohbetimiz sırasında babasından söz ettik (tabi ben bu sırada babasının vefat ettiğini bilmiyordum). Babasının vefat etmiş olduğunu söyledi bana. Ben de konuyu değiştirmek istedim sonra. Bana karşı koydu. "Babamdan konuşmayı çok severim. Konuyu değiştirmeye uğraşma, babamın vefatını hatırlattığın için de kendini kötü hissetme. Gözlerinden okuyorum, bir çok insanda da aynısı oluyor. Ben babamdan konuştukça daha da mutlu oluyorum." demişti. Talan etmeyi değil de eskisi gibi yaşamına devam etmesini sağlamış sevdiğinin. Ne mutlu ona.
Yaşam hakkında bu kadar kelam etmek bile onun elimizde ki en nadide şey olduğunun delili..Ona gereken değeri vermek ve nihayetinde geriye gönüp baktığımızda yüzümüzde bir tebessümle elveda demek gerek diyorum...
...
Tükenen yada harcanan biziz biz...tükettiğimiz de harcamadığımız da kendimiziz...
...
Babaları vefat edenlere.
Ölüm birşey değil de şu hasret olmasa...
:((
güzel yazı kaleminize sağlık
Yorum Gönder