Nasıl Geçti Habersiz O Güzelim Yıllarım

Saçlarını ne ile yıkıyorsun sen? " diye sordu Adam. "Öyle güzel kokuyor ki. Her zülüf de başka bir esinti var" diye devam etti sözlerine.
Dokunmak istedi esmerşin, bukle saçlara yapamadı. Derin bi soluk aldı, konuşmasını sürdürdü.
"Saçların tenine değdiğinde kalbim duruyor. Doğruymuş saçın yüzüne deyse tenini kıskanırım. Buklelerine vurulduğum. Kadınım! Buklelerin olta gibi mübarek. Kalbim buklelerine yakalanmış bir balık. Susun sen. Bi damlacık su. Çiy tanesisin. Senden çıkınca ölüyorum! Sana varınca iki kulakçık, iki karıncık atıyorum. Savurduğun saçların değil be Gülü’m. O saçlar benim ömrüm. Doğru duydun ömrüm! "

Kadın hiç konuşmadan adamı dinliyordu. Gözlerini bir an olsun sevdiğinin gözlerinden ayırmadı. Adam sustu. Kadın mırıldanmaya başladı..

Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım
Bâzen gözyaşı oldu, bâzen içli bir şarkı
Her ânını eksiksiz, dün gibi hatırlarım
Dudaklarımda tuzu, içimde durur aşkı


Birden sustu Kadın. Adam’ın hüznüne düştü. Kalktı geldi sevdiğinin yanına oturdu. Başını omzuna koydu Adam’ın. Saçları sardı Adam’ın üşüyen ruhunu.

" Hüzünlü sayılan şarkılar aslında ömre açılan kapılardır Gülü’m " diye başladı söze Adam. " Ömür kapısını aralayan kaç anahtar var ki.. Geçmişe gitmek bi melodi ile. Yol haritasında hedefler hiç değişmez aslında. Şarkı sözleri değişse de melodi hep aynıdır. Sen benimle yolculuğa çıktığında beri bunu öğrenmiş olmalısın aslında " dedi Adam. Şarkıya devam etti.

Hani o saçlarına taç yaptığım çiçekler
Hani o güzel gözlü ceylânların pınarı
Hani kuşlar, ağaçlar, bin bir renkli çiçekler?
Nasıl yakalamıştım saçlarından bahârı?


" İnsan bilmediği şeyleri istemez be sevdiğim " dedi Kadın. " Doğduğumdan beri rüzgarda savrulan bir yaprağım diyorsun ya sen.. Bedenimde sevdiğin neden saçlarım anladın mı şimdi. Sen hareketsin! Devinim ruhunu besliyor senin. Zeytin gözlerin duygu selinde yıkanmaktan öte. Çorak dudağa can vermekten öte. Neden özleriz hep çocukluğumuzu biz bilir misin? Zamanın hiçbir boyutu diğerinden soyutlanarak düşünülmediği halde biz neden çocukluğumuza saklanırız sevdiğim? Daha önce yaşadığımız yerlere döndüğümüzde bizi güçlü bir duygu sarar. Bu sanki buraları hiç terk etmemiş olduğumuzdur. Sanki hiç terk edilmemişiz! Aldatılmamış, unutulmamış, incitilmemişiz. İşte o noktada siteme başlarız.. Ey zaman geçme dur biraz. Zaman serzenişte bulunur iyi de ne zamana kadar? Geçip giden zamanlar bir yerlerde bulunur mu? Saçlarımın kokusu senin anımsadığın ve özlediğin zamanlar.. Savruluşu ise o zamanların geçip gittiğini anımsatıyor sana. Ben senin çocukluğun ya da gençliğin değilim. Ben senin şimdinim! Ya beni sahiplen, ya da bırak gideyim." Adam şarkıyı mırıldanmaya devam etti..

Ben hâlâ o günleri anarsam yaşıyorum
Sanki mutluluğumuz geri gelecek gibi
Hâlâ güzelliğini kalbimde taşıyorum
Dalından koparılmış beyaz bir çiçek gibi


" Şarkılara aldanma " dedi Kadın. " Onlar bu yalanı her bahar söyler. Gidilecek yerden çok, yola çıkma hazırlıkları ilgini çekiyor. Bu bilincinle çocukluğuna gitsen o güzellikleri hisseder miydin? Sen büyük, herkes çocuk! Eğer gerçekten benimle yeniden başlama fikrini kabul ediyorsan, sona erme fikrini de kabul etmelisin " diyip sustu.

" Her şeyin bir mevsimi var " dedi Adam. Bazıları yollara ve ayrılıklara mahkûmdur. Biteviye gezerler, sürgün yerler. Kimileri serseri der bunlara Kimileri bir zoraki yolculuğun kölesi. Ben hayat diyorum. Geçmiş zaman anılarının en canı yakıcı yanı, bunların anılara konu olan kişilerce yeniden şekillendirilmiş olmasıdır. Yakınlar, dostlar, eski-yeni sevgililer söz konusu anıları kendi öykülerine katmışlardır. Şimdi sen sorarsın nedir yine deli gönlünü çelen diye. Cevap açık değil mi be Gülü’m. SEN!

Fotoğraf: Özgür Çakır

Hiç yorum yok: