sadece iyi olduğunu bilmek istedim
hangi koyunda ya da coğrafyada olduğunu değil!
nefes aldığını hissetmek istedim
ben uzakta değilim
gülüşündeki gamzeyim
sen gülümse ben hissederim..
hangi koyunda ya da coğrafyada olduğunu değil!
nefes aldığını hissetmek istedim
ben uzakta değilim
gülüşündeki gamzeyim
sen gülümse ben hissederim..
Sözler ruhları verimli kılan, bereketli hale getiren çiy damları gibidir. İşte bu nedenle satırlara şebnemler damlıyor. Sen görsen de, görmesen de ben bu satırların içindeyim. En az senin kadar bu satırların içindeyim. Seninle bu satırlarda buluşuyorum ama aramızda kocaman bir kıta var. Yaşlı bir ana kara parçasıyla savaşamam ben. Ruhumda kelebekler uçurtan adam ruhunun derinliğindeki hiçliğe teslim bugün. Ne bir ses, ne de haber gelmiyor artık senden. Kendi ruhum ne halde bilmiyorum. Çok yabancılaştığım bir dünyada, en yakın olduğum benim de sende kaldı. Kendimden de ne bir ses var, ne de bir haber. Nasılım bilmiyorum. Bunu bana birinin söylemesi lazım. Nasılım bilmiyorum.
Bu git-geller içinde sana dokunmak için çareler arıyorum. Sana dokunmak ruhunu kavramaktan geçiyor. Senin ruhunu kavrayabilmek için, ruhundan kopan çığlıkları hissetmem gerek. Bunun için bende ruhumu nadasa bıraktım. Nirvanaya ulaşmak gibi hayallerim yok benim. Ruhumu nadasa bıraktım, bir an olsun yanında olduğumu hissetmek için. Ama yapamadım. İçim çocuk benim, el tutmak ister. İçim çocuk benim, korkunca sarılmak ister. İçim çocuk benim, bir şey söylenmese de dönüp bakınca orada bir sığınak olduğunu bilmek ister. İçim çocuk benim, gözlerinin içinde olmak ister. İçim çocuk benim, gülücüğündeki gamze olmak ister.
Sen ruhunu nadasa bırakalı kaç kış geçti bilmiyorum. Sen kendinden gideli, benden gideli çok kış geçti. Sen kendi içine döndün ama dünya dışa açıldı. Zaman durmadı. Zaman değiştirdi her şeyi. İnsanlar kendilerini tutkularına kaptırdılar. Ürperten insan dehası ruhları sardı, doğa ölüyor. Sen ruhunu nadasa bıraktığından beri yağmur yağmıyor bu kente. Tüm lanetlenmiş yaşamlar birleşip şehrimize saldırdılar. Şehir insan mayasının özüyle tanışıyor artık bugün. Kapitalizm artık kendini olgu olarak ifade edecek bedenlerini şehirlere saldı. Suç artık tekel değil şehrimizde. Artık suç fabrikadan halka dağıtılır gibi. Suçun outlet’leri var benim şehrimde. Suç önce evde. Anneler suçlu önce. Öpüp, koklamak, incitmemek varken sürekli duygusal olarak örseledikleri çocukları karşısında suçlu anneler. Anneler bilmiyor ki ne kadar zenginler. Doğada her canlı ana olamıyor.
Şehir artık senin şehrin değil. Benim şehrim de değil. Bugün bir kız senin yaşadığın kenti anlattı, ben dinledim. İçimden bir şey kopup gitti. Ben sana geliş biletimi kaybetmişken o senin soluduğun şehrin kalbinden haberlerle geldi. Senin kalbinin attığı şehirde kalmış. Yürüdüğün sokaklarda yürümüş. Senin hissettiğin soğuğu hissetmiş. Benim sana gönderdiğim sokak güvercinine simit vermiş bile olabilir. Nefes alamıyorum. İçim acıyor. Günlerdir sesini duyamıyorum. Bu yalnızlıkla öylece kalmanın nasıl bir şey olduğunu bilir misin sen? Senimi geri istiyorum. Şu kızı birisi sustursun diye inlerken ruhum, bir şehre aşık olunacaksa işte bu kent orasıdır dedi kız uzaktan. Duymak istemiyorum romantik şehir hikayeleri.
Ruhun hala nadasta olsun diye dua ettim. Allah baba duydu beni. Allah baba yağmur yağdırdı. Kara yağmur değdi. İlk kez dudaklarımın dudaklarınla buluşması gibiydi. Kar eridi. İçimin eridiği gibi kar eridi. Şehirde büyüyen zihinler bilmez, bir şehri şehir yapan içinde yaşattıklarımıdır. Sevdiklerimiz! Ailem burada benim, kardeşimin mezarı, dedem, anneannemde burada karşı yakada. herkes burada: Simitçi çocuk, mendil satan çocuk, mahallem burada benim. Hala yaşama direnen sokağım, ladin ağaçları, söğüt ağaçları, gelincikler burada! Hala mırıldanırım içimden "büyünce gelin olur mu gelincik" diye. Bahçeli evimiz, içindeki dut ağacı. Çocukken oynağım en kıymetli oyuncağım toprağım, çamurum burada benim. Çocukluk hayallerim. Nevbahara direnen gençliğim. En önemlisi sen buradasın.
Gel artık! Gel artık! Gel artık!
.. ve söyle büyünce gelin olacak mı gelincik?
büyüyünce senin gelinin olacak mı gelincik?
dua ediyorum usulca duy beni Ömer Hayyyam bizim için yazmış
bir çember olsa merkezinde sen,
kenarında ben
sen döndükçe beni
ben döndükçe seni görsem
ve öyle bir an gelse ki yarı çap sıfır olsa..
4 yorum:
Yolum düşmedi, yolumu düşürdüm. Her yazınıza aynı şeyleri yazmak tekrara düşmek gibi olsa da sizi okumayı, satır aralarında kaybolmayı seviyorum...sevgilerle figen akgül
'Senin yüreğin nisan, aklın eylüldü çünkü. Mevsim döndüğünde, kendinde keşfe çıkışın bitecek mi? Gelecek misin! Bu kendine yaptığın bi hicretti aslında'... Tıkandım... Tıkattın... Yüreğin Nisan, aklın Eylül... Bu cümle yetti de arttı bile... Mevsimler sürüncemeden sıyrılıp da döner mi özüne bilmem... Özler söze dönüşüp düşer mi dudaklardan bilmem... Sözler geri dönüş yollarını yeniden açar mı hicretin bilmem... Ama beklerim... Tüm bekleyenler gibi beklerim... Yüreği Nisan, aklı Eylül olan herkes gibi beklerim...
'Senin yüreğin nisan, aklın eylüldü çünkü. Mevsim döndüğünde, kendinde keşfe çıkışın bitecek mi? Gelecek misin! Bu kendine yaptığın bi hicretti aslında'... Tıkandım... Tıkattın... Bu cümleler çoğaldı içimde, zihin haznemde çoğalıp taştı kelime kelime... Yüreği Nisan, aklı Eylül... Mevsimler sürüncemelerinden arınıp döner mi bilmem... Gidenler geri gelir mi hiç bilmem... Bir umut beklerim... Her gidişin dönüşü, her bitişin yeniden başlangıcı vardır diye... Anka Kuşu misali yana yana doğmayı beklerim... Kimbilir belki benim de yüreğim Nisan, aklım Eylül'dür... Yüreğimi Nisan'ın coşkusuna kaptırıp, aklımı Eylül'ün kışa gebe hüzünlerine akıtıyorumdur... Herkes gibi... Yüreği Nisan, aklı Eylül olan herkes gibi... Ve sen gibi! Bahar özlü, bahar sözlü kadın! Yüreği Nisan'ın koynunda ilkbahar, aklı Eylül'ün derininde sonbahar kadın! Dost kadın! Umutla kal! Hep! ( Funda Gülseven)
Ve sen gibi! Bahar özlü, bahar sözlü kadın! Yüreği Nisan'ın koynunda ilkbahar; aklı Eylül'ün derininde sonbahar kadın! Dost kadın! Umutla kal! Hep!
Yorum Gönder