Mezarlık Notları-II

Harama bulaşmış gözlerim hırsızlık ediyor
Öte dünyadan çalıyorum biraz biraz
İçimden bir ses
Etme!
Eyleme!

Diyor…
Yoluma gidiyorum biraz biraz



Gizlice gül bahçesine girmiş gibiyim
Makamı var ile yok arasına sıkışmış olanlar ruhuma dokunuyor
Varlık sahasını terk edecek gibiyim
O anda ayağıma bir çalı dolanıyor
Nereye?” diyor
Sıradayım” diyorum
Çalı yolumu açılyor

Gidiyorum..

Dağ taş mezar olmuş
Yüreğimdeki ateşi hisseder rüzgar
Ilgıt ılgıt yarenlik ediyor bana

Bir gün beni de buraya gömecekler
Hacıbayram’dan gelmeliyim ben
Kuşlar uçar yüreğimden şehrin o yakasında
Sümüklü, yalın ayak çocuklar koşuşturur amaçsızca yollarda
Oyuncakları hala misket, uçurtma ve çamur olan çocuklar onlar
Yüzlerine ayakkabı boyası bulşamış, az hayatı cigaradan ciğerine çekmiş yeni yetmeler sokağından geçmeliyim
Eski taş cami
Çile odalarında kendini arayan insanların nefesleriyle titrer
Simitçiler seslenir
Susamları ben yedim, hamurunu size bıraktım yaşayanlar
Seyyar satıcılarıyla bakar bana
Yolun kıyısında kaval çalar ama adam
Belki bir bozlak uğurlar beni
Belki bir halay
Eski şehrin eskimeyen insanları durur bir “fatiha” okur yürekten
Yazık der biri dört kolluya bakarken
Üzerimi örten yazmam o anda yazar zihinlerde
Kimdi?
Neydi?
Nasıl yaşayıp gitti…
Bir yazmanın oyasıyım şimdi
Oyaladığım dünyası oyalasın beni
Kıkırdar bir genç kız, yolun karşı yakasında yüreğindeki delikanı attıran gence bakıp
Halden insan sesleri yükselir
Kale el sallar bana
Şehrimi geze geze gelirim
Var ile yok arasına tutunulan bu kapıya

Hiç yorum yok: