Çok zor bir soru. Ben uzun süredir kendime bunu sorup duruyorum. Artık benim satırlarımdan yürüp gidenler bilir bir çocuğa olan özlemimi.. “Bir çocuğum olsun benim! Deniz oğlum, Nisan kızım! Benim çocuğum.. Gözleri sadece sevdiğim adama benzeyen ama benim çocuğum!”
İşte insan bencilliği.. Hayır bu sadece benim bencilliğim!
Bu dünyanın bir çocuk için ne kadar hayal kırıklıkları ile dolu olduğunu bile bile istemek diye kurulan cümleler takılıyor kan-beyin bariyerime. Çocuk sahibi olmayı istemek... Neden? Sadece savaş, açlık ya da hastalıklardan söz etmiyorum. Görünen köy kılavuzlarından öte. Bir çocuğa neden ihtiyaç duyuyoruz?
Sadece bir insana sahip olmak için mi?
Sonsuz yalnızlığı maskelemek için mi?
İnsan her daim yalnızdır oysa ki. Doğarken de, ölürken de. Sadece kendi yalnızlığını gölgelemek için bir çocuk sahibi olmak istemek pek mantıklı gelmiyor bana. Yaşama tutunuş kurgusu bu mudur? Kurgu buysa çocuklar köledir. Kölelik sadece beden gücüne dayalı bir sistem değildir. Kölenin ruhu yoktur. Köle efendisinin gölgesidir. Anne-baba efendi midir!? Çocuklarının kaderlerini giyenler yanıtlamalı bunu. Benim yapamadıklarımı evladım yapacak diyenler. Mirasyedilik bu olsa gerek!
İşte insan bencilliği.. Hayır bu sadece benim bencilliğim!
Bu dünyanın bir çocuk için ne kadar hayal kırıklıkları ile dolu olduğunu bile bile istemek diye kurulan cümleler takılıyor kan-beyin bariyerime. Çocuk sahibi olmayı istemek... Neden? Sadece savaş, açlık ya da hastalıklardan söz etmiyorum. Görünen köy kılavuzlarından öte. Bir çocuğa neden ihtiyaç duyuyoruz?
Sadece bir insana sahip olmak için mi?
Sonsuz yalnızlığı maskelemek için mi?
İnsan her daim yalnızdır oysa ki. Doğarken de, ölürken de. Sadece kendi yalnızlığını gölgelemek için bir çocuk sahibi olmak istemek pek mantıklı gelmiyor bana. Yaşama tutunuş kurgusu bu mudur? Kurgu buysa çocuklar köledir. Kölelik sadece beden gücüne dayalı bir sistem değildir. Kölenin ruhu yoktur. Köle efendisinin gölgesidir. Anne-baba efendi midir!? Çocuklarının kaderlerini giyenler yanıtlamalı bunu. Benim yapamadıklarımı evladım yapacak diyenler. Mirasyedilik bu olsa gerek!
Bir çocuğun ömrünü çalmak..
Bir çocuğun yaşam yolunu almak..
Öyleyse çocuk, azadlı köledir. Bu sistem içinde, sadece belli bir zamanı doldurunca kölelikten efendiliğe geçecektir. Kölelerin efendi olduğu bir sistemde hak, adalet ve özgürlük aramak ne derece anlamlıdır ki? Yaşamak! Kendin gibi.. Doya doya yaşamak.. İşte bu tek bacaklı bir sosyal güvenlik yasası gibidir.. Yasayı yapan efendi köle! Yasaya uyan köle efendi!
Gerçekten neden çocuk sahibi olmak isteriz biz?
Gerçekten neden çocuk sahibi olmak isteriz biz?
Burada bir seçme özgürlüğü var mıdır?
Soyun devamı! İnsan ırkının geleceği! Çocuk..
Seksenlerde ülkemizin en önemli bilim adamlarından Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın yapmış olduğu bir araştırmayı anımsadım şimdi. Ülkemizde çocuk sahibi olmak demek gelecek garantisi demekti. Çünkü çocuklar büyüyecek çalışan bir güç olacak. İşçi arılar! Daha sonra da çocuk, yaşlanan anne ve babasına bakacak. Çocuk aslında bacasız fabrikaydır! Zihniyette çok bir değişim yok gibi görünüyor. Sadece takvimler değişti. Bugün ülkemizde çocuğun değeri hala aynı. Soyun devamı, ırkın vurgusu, ailenin gücü. Evet, çocuk ailenin gücü! Hatta sayısı artınca devlet yardımı yapılan çocuk! Meydanlarda sayısı açık artırmaya çıkarılan çocuk!
Ama sadece çocuk! Sadece..
Locke insan doğduğunda zihni boş bir levha gibidir der. O levhaya istediğini yaz. Eğer zihin boş bir levha olsaydı çocuklarımız bizim prototipimiz olurdu. Şükür ki değiller. Frainkenstain ve Dolly’i yaratan zihinlerimiz henüz bu kadar ileri gidemedi. Özgünlüğü yok edemedik. Henüz! Çocuk yüreğine giremedik. Ama, bazılarımız da çocuk yüreklerini erişkinleştiremedi. İşte yaşamla temasta yaşanan sorunlar böyle başladı. Otuzunda 17’i yaşamak.. Bu yaş olarak gerileme (regresyon) değil. Bazı insanların sesinde kalır çocukluk. Bazılarının dilinde, bazılarının bedeni büyür içi hep çocuk..
On sekizinci yüzyıl resimlerindeki çocukları anımsadım şimdi. Minyatür insanlar! Günümüzde değişen ne. Erişkin çocuklar! Çocuk erişkinler! Sokaklarda çalışan, erken yaşta dünya telaşesi ile karşılaşan çocuklar. Onların zihni boş bir levha değil miydi? Erişkinler olarak o çocukların zihnine ne yazdık?
Soyun devamı! İnsan ırkının geleceği! Çocuk..
Seksenlerde ülkemizin en önemli bilim adamlarından Çiğdem Kağıtçıbaşı’nın yapmış olduğu bir araştırmayı anımsadım şimdi. Ülkemizde çocuk sahibi olmak demek gelecek garantisi demekti. Çünkü çocuklar büyüyecek çalışan bir güç olacak. İşçi arılar! Daha sonra da çocuk, yaşlanan anne ve babasına bakacak. Çocuk aslında bacasız fabrikaydır! Zihniyette çok bir değişim yok gibi görünüyor. Sadece takvimler değişti. Bugün ülkemizde çocuğun değeri hala aynı. Soyun devamı, ırkın vurgusu, ailenin gücü. Evet, çocuk ailenin gücü! Hatta sayısı artınca devlet yardımı yapılan çocuk! Meydanlarda sayısı açık artırmaya çıkarılan çocuk!
Ama sadece çocuk! Sadece..
Locke insan doğduğunda zihni boş bir levha gibidir der. O levhaya istediğini yaz. Eğer zihin boş bir levha olsaydı çocuklarımız bizim prototipimiz olurdu. Şükür ki değiller. Frainkenstain ve Dolly’i yaratan zihinlerimiz henüz bu kadar ileri gidemedi. Özgünlüğü yok edemedik. Henüz! Çocuk yüreğine giremedik. Ama, bazılarımız da çocuk yüreklerini erişkinleştiremedi. İşte yaşamla temasta yaşanan sorunlar böyle başladı. Otuzunda 17’i yaşamak.. Bu yaş olarak gerileme (regresyon) değil. Bazı insanların sesinde kalır çocukluk. Bazılarının dilinde, bazılarının bedeni büyür içi hep çocuk..
On sekizinci yüzyıl resimlerindeki çocukları anımsadım şimdi. Minyatür insanlar! Günümüzde değişen ne. Erişkin çocuklar! Çocuk erişkinler! Sokaklarda çalışan, erken yaşta dünya telaşesi ile karşılaşan çocuklar. Onların zihni boş bir levha değil miydi? Erişkinler olarak o çocukların zihnine ne yazdık?
Hiroşima!
Tecavüz!
Savaş!
Açlık!
Bekaret kemeri!
Okulsuzluk!
Yolsuzluk!
Umutsuzluk!
Cehalet!
Sefalet!
Onlarda güzel günler gördüler. Kimini uçurtması oldu. Kah gazete kağıdından, kah kırtasiye kağıdı. Kimi bisiklet sürdü. Kah kendinin, kah kiralık. Kimi annesinden erken ayrıldı. Kiminin annesi hep vardı ama, ayrılıktan daha çok istismar edildi. Annesinin dövüldüğünü gördü, küfür edildiğini, horlandığını. Annesinin yerinin öküzden sonra olduğunu gördü. Babasını bildi ama yanına yanaşamadı. Yanaştı dayak yedi, belki sözle hırpalandı. Çünkü, insan ancak gördüğünü gösterebilirdi. Bu çocukların anne ve babaları ne kadar çocuk olmuştu. Ne kadar kendi ebeveynlerince sevilmişti.
Çocuk olmak bizim coğrafyada çok zor. Çünkü çocukluğun tanımı yok. Süt çocuğu, oyun çocuğu, okul çocuğu, çalışan çocuk, kadersiz çocuk, kimsesiz çocuk.. İçine istediğini yaz!
Çocuk olmak bizim coğrafyada çok zor. Çünkü çocukluğun tanımı yok. Süt çocuğu, oyun çocuğu, okul çocuğu, çalışan çocuk, kadersiz çocuk, kimsesiz çocuk.. İçine istediğini yaz!
Çocuk her yerde çocuk mu? Yağmur suyunda gemiler yüzdürdüm ben karpuz kabuğundan gemiler yaptığımız coğrafyada. Sarı saçlı bebeğime sarılıp uyudum. Bayram elbiseleri, okul önlükleri.. Kitaplar! Çok güzeldi benim çocukluğum. Tıpkı bir elma şekeri! Şeker hem bitmesin hem de bir an önce elmayı yiyeyim dediğim zamanlar. İşte belki de çocukluğumu bu nedenle hep yanımda taşıdım. Ya da o beni taşıdı. Belki de hep bu nedenle çocuk kalmak istedim. İnsanlığım acıdığında çocukluğuma kaçtım.
Hala aklımdaki soruya yanıt veremedim.
Hala aklımdaki soruya yanıt veremedim.
Sahi siz neden çocuk sahibi olduğumuzu düşünüyorsunuz?
HER ÇOCUĞUN BİR MASALI OLMALI KİTAP KAMPANYASI
23 Nisan'da bir çocuğun gülümsemesine saklanmak istiyorsanız...
İşte adresler..
HER ÇOCUĞUN BİR MASALI OLMALI KİTAP KAMPANYASI
Psk. Dr. A. Şebnem Soysal
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi
Çocuk Nöorloji Bilim Dalı
10. Kat Beşevler- ANKARA
0312 202 60 02
HER ÇOCUĞUN BİR MASALI OLMALI KİTAP KAMPANYASI
Yeşilovacık Belediyesi
Yeşilovacık-MERSİN
5 yorum:
Öyle çıplak ki bu yazılar,insan dönüp sığınmak istiyor,susmak ,hiç konuşmamak istiyor.bencilce ama aşkın karıştığı çocuklar güzeldir,gözleri sevdiğin adama benzeyen çocuklar...
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.
yazını okuyunca aklıma Khalil Gibran'ın bu şiiri geldi...soruna gelince yazın ve bu şiirin ardından çok daha fazla karıştım...
bizim coğrafyada çocuk olmak çok zor. bir takım aksiliklerde benim en büyük serzenişimdir "beni neden yaptınız?"
ben de çok istiyordum çocuk sahibi olmak.. ama zaman geçtikçe özellikle de bu coğrafya da çocuklar büyütülmüyor artık. gelecekte getiri sağlayan birşeymiş gibi görülüp yatırım yapılıyor. çocuğun kendi olmasına bile izin verilmiyor.
bu yüzden vazgeçtim ben....
Çocuk istemek beni benden alan bir o kadar da korkutan bir düşünce ki allahdan evli falan değilim yoksa beş çocuk isterdim ama bu yeryüzüne şimdilik asla diyorum, acaba ben mi yitirdim tüm umutlarımı en güzel düşlerimde artık çocuk yok mesela bunu bu akşam çok düşünür oldum tesadüfler diyelim. En çok istediğim hatta çocukken bile büyüyünce ne olacağımdan çok iyi bir baba olmayı hayal ettiğim halde artık bir düş benim için. (bu kadar karamsar olduğum için de üzğünüm)
Benmaya'nın paylaştığı şiir aslında bu durumu özetleyen harkulade bir yapıt ve ben çok beğendim, size ve benmaya'ya teşekkürler.
bu yazıyı bilmem kaç kez okudum ve kaç kez daha okurum bilmiyorum ancak neden çocuk istiyorum buna hala karar veremedim... neden ki :)
Yorum Gönder