Usulca arkamdan yaşlaşıyor. Parmak ucunda yürüse de hissedebiliyorum heyecanını. Çünkü bana geliyor. Başka bir geliş bu seziyorum. Sanki bana, beni anlatmaya geliyor. Kulakçık ve karıncıkları yatıştırmaya çalışıyorum. İlk doğan ve son ölene hükmüm geçmiyor. Dikkatimi okuduğum kitaba yöneltmeye çalışıyorum. Zorluyorum! Ardımı dönüp ona bakmamak için kendimi zor tutuyorum. Bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Kurallarını sadece ikimizin bildiği bir oyunu oynar gibiyiz. Mızıkçılık yapmak istemiyorum.
Yüzümü saçlarımla perdeliyorum. Başımı inatla kaldırmıyorum okuduğum kitaptan. Yanıma gelmesini bekliyorum. O da gelmek için hiç acele etmiyor. Başka bir bekleyiş bu. Kavuşmalar aceleye gelmemeli! Ben öğreneli çok oldu. Ruhlar hazır olunca, bedenler buluşuyor çünkü. O anda kendime soruyorum “ okuduğumdan en anladım diyorum? ” Sır dolu bir gülümseme kaplıyor yüzümü. Zihnimin iz düşümü sanki yüzüm. Gidip bir aynaya baksam sanki us’lanacağım. Aklımın haritasına bakıp, azatlı yolculuğuma kader valiziyle çıkacağım.
Derken bir sıcaklık hissediyorum, içine kendimi sakladığım satırların arasından yüzüme doğru yükselen. Aramızda bir solukluk mesafe var. Usulca başımı kaldırıyorum. Gözleriyle kucaklıyor beni. Sanki o anda buluşuyor iki kader arkadaşı. Sanki hep bu anı bekledimdi.
Yüzümü saçlarımla perdeliyorum. Başımı inatla kaldırmıyorum okuduğum kitaptan. Yanıma gelmesini bekliyorum. O da gelmek için hiç acele etmiyor. Başka bir bekleyiş bu. Kavuşmalar aceleye gelmemeli! Ben öğreneli çok oldu. Ruhlar hazır olunca, bedenler buluşuyor çünkü. O anda kendime soruyorum “ okuduğumdan en anladım diyorum? ” Sır dolu bir gülümseme kaplıyor yüzümü. Zihnimin iz düşümü sanki yüzüm. Gidip bir aynaya baksam sanki us’lanacağım. Aklımın haritasına bakıp, azatlı yolculuğuma kader valiziyle çıkacağım.
Derken bir sıcaklık hissediyorum, içine kendimi sakladığım satırların arasından yüzüme doğru yükselen. Aramızda bir solukluk mesafe var. Usulca başımı kaldırıyorum. Gözleriyle kucaklıyor beni. Sanki o anda buluşuyor iki kader arkadaşı. Sanki hep bu anı bekledimdi.
Onunla ilk sarıldığımız anı düşünüyorum. Yaşamım boyunca pek çok mucizeye tanık oldum ama böylesi bir deneyimi bir daha yaşar mıyım? Bilmiyorum! Benimle aynı gün doğan çocuğun gözlerine bakıyorum. Onun gözlerindeki kendime bakıyorum. Onun dünyaya " merhaba " deyişini yeniden yaşıyorum. Dudaklarımın dillendiremediğini, yine gözlerim söylüyor ona.
“Hoş geldin!” diyorum çisil çisil….
Bakışları gözlerimi kamaştırıyor. Elime bir kağıt tutuşturup, hızla koşmaya başlıyor. Geldiği koridoru ışık hızıyla geçiyor. Ardından sadece heyecanlı konuşmasını duyuyorum..
- " Babannnnnnnnnnnneeeeeee! Uzağa Giden’in gözlerinde yıldızları gördüm.. "
Dingin bir ses sarıyor kulaklarımı. “ O zaman sana kalbiyle bakmış. Herkese öyle bakmıyor ” diyor bilgece. Atmış dört kış görmüş bir yüreğin kelimelerde yankılanışını hissediyor kulaklarım. Elimdeki kağıda bakıyorum. Dudaklarımdan dökülen tek şey şu oluyor..
- " Daha önce benim resmimi çizen olmamıştı. Ben bu kadar güzel miyim? "
Başıma bir balık konmuş, kısmet gibi. Uzağa Giden’im ya belki bir uçak bu başıma konmuş olan. Ruhumun derinliklerine götürecek beni, zihnimin haritasına verecek elime. Ayaklarım yine kalın kalacak. Bozkırın esintisi gibi özgür olacağım. Kenger ve gelinciklerin arasında, bir çukurda toplanmış yağmur sularının içinde kağıttan gemilerimi yüzdüceğim kara ikliminin kavruk kaderinde. Sümülkü ve saçları fakirliğin yoksunluklarından birbirine yapışmış, kim bilir kimlerden kalmış elbiseleri sırtlarına geçiren çocuklar arasında özgür bir nefes alacağım. Hayalimin uçurtmalarını aklımdan çıkartıp maviye salacağım. Uzun ince bir yolu gideceğim. Kaf dağının ardına kadar yolum var. Pirelerin berber, develerin tellal olduğu diyarlardan geçeceğim. En sonunda kendime geleceğim. Başıma kuş olmuş. İçimi umut doldurmuş.
Hele hele şuna bir bakın! Muzu enlemesine yercesine mutlu bir gülücük konmuş dudaklarıma. Sahi en son ne zaman gülmüşüm ben böyle?
Tüm dünyaya kucaklamaya yetecek kadar büyümüş kollarım. Boşa telaşlanmışım. Kollarım değilmiş suçlu. Saracak insan düşmemiş kapsama alanının metre karesine.
Tüm sesleri saracak kadar büyükmüş kulaklarım. Bilirim sesler kaybolmaz. Sahiden hissederse kulak görür zaten.
İçinden hüzün silinmiş ,yürekten bakan yıldızlı gözlerime bakıyorum şimdi. Gözlerim nemli… O nemi bana yaşatana selam olsun. Bir damla suya hasret kalan yüreğime akmaktır umudum. Göz a’şını acı sananlara, yürek temizliği şeker olsun.
Masallardaki peri kızları kısakansın beni. Varolmayan ülkeden geri geldim. Hayatta başrolü vermem kimseye. Zaten beni benden başka kim oynayabilir ki? Replikleri sadece ben biliyorum. Kimseden bir hayat kiralamadım ben, yaşamımı da ödünç veremem.
Demek ben dört buçuk yaşında bir çocuğun gözlerinden böyle görünüyorum.
Sadece gülümsüyorum elimde tutuğum resme bakarak. Gözlerimdeki yıldızları yakana selam ediyorum. Kalp gözümle dünyayı bir kez daha görmeme yol açana.. Gökyüzünde yıldızları benim için yakanadır sözüm. Bilirim o duyar beni!
Çok sevdiğim biri demişti bana: Yaşadıkların Nisan’ın alameti farikası. Nisan içinde ne taşır? İNSAN… Sen ayların en zalimi dersin ama. Deme! Sen insansın.. İnsan!
Bu çocuğun bana yaşattıkları başka bir duygu. İlk kez hisselerimi tam olarak yazamadı kalem.
Neden mi?
Çünkü daha önce resmimi çizen olmamıştı!
Bakışları gözlerimi kamaştırıyor. Elime bir kağıt tutuşturup, hızla koşmaya başlıyor. Geldiği koridoru ışık hızıyla geçiyor. Ardından sadece heyecanlı konuşmasını duyuyorum..
- " Babannnnnnnnnnnneeeeeee! Uzağa Giden’in gözlerinde yıldızları gördüm.. "
Dingin bir ses sarıyor kulaklarımı. “ O zaman sana kalbiyle bakmış. Herkese öyle bakmıyor ” diyor bilgece. Atmış dört kış görmüş bir yüreğin kelimelerde yankılanışını hissediyor kulaklarım. Elimdeki kağıda bakıyorum. Dudaklarımdan dökülen tek şey şu oluyor..
- " Daha önce benim resmimi çizen olmamıştı. Ben bu kadar güzel miyim? "
Başıma bir balık konmuş, kısmet gibi. Uzağa Giden’im ya belki bir uçak bu başıma konmuş olan. Ruhumun derinliklerine götürecek beni, zihnimin haritasına verecek elime. Ayaklarım yine kalın kalacak. Bozkırın esintisi gibi özgür olacağım. Kenger ve gelinciklerin arasında, bir çukurda toplanmış yağmur sularının içinde kağıttan gemilerimi yüzdüceğim kara ikliminin kavruk kaderinde. Sümülkü ve saçları fakirliğin yoksunluklarından birbirine yapışmış, kim bilir kimlerden kalmış elbiseleri sırtlarına geçiren çocuklar arasında özgür bir nefes alacağım. Hayalimin uçurtmalarını aklımdan çıkartıp maviye salacağım. Uzun ince bir yolu gideceğim. Kaf dağının ardına kadar yolum var. Pirelerin berber, develerin tellal olduğu diyarlardan geçeceğim. En sonunda kendime geleceğim. Başıma kuş olmuş. İçimi umut doldurmuş.
Hele hele şuna bir bakın! Muzu enlemesine yercesine mutlu bir gülücük konmuş dudaklarıma. Sahi en son ne zaman gülmüşüm ben böyle?
Tüm dünyaya kucaklamaya yetecek kadar büyümüş kollarım. Boşa telaşlanmışım. Kollarım değilmiş suçlu. Saracak insan düşmemiş kapsama alanının metre karesine.
Tüm sesleri saracak kadar büyükmüş kulaklarım. Bilirim sesler kaybolmaz. Sahiden hissederse kulak görür zaten.
İçinden hüzün silinmiş ,yürekten bakan yıldızlı gözlerime bakıyorum şimdi. Gözlerim nemli… O nemi bana yaşatana selam olsun. Bir damla suya hasret kalan yüreğime akmaktır umudum. Göz a’şını acı sananlara, yürek temizliği şeker olsun.
Masallardaki peri kızları kısakansın beni. Varolmayan ülkeden geri geldim. Hayatta başrolü vermem kimseye. Zaten beni benden başka kim oynayabilir ki? Replikleri sadece ben biliyorum. Kimseden bir hayat kiralamadım ben, yaşamımı da ödünç veremem.
Demek ben dört buçuk yaşında bir çocuğun gözlerinden böyle görünüyorum.
Sadece gülümsüyorum elimde tutuğum resme bakarak. Gözlerimdeki yıldızları yakana selam ediyorum. Kalp gözümle dünyayı bir kez daha görmeme yol açana.. Gökyüzünde yıldızları benim için yakanadır sözüm. Bilirim o duyar beni!
Çok sevdiğim biri demişti bana: Yaşadıkların Nisan’ın alameti farikası. Nisan içinde ne taşır? İNSAN… Sen ayların en zalimi dersin ama. Deme! Sen insansın.. İnsan!
Bu çocuğun bana yaşattıkları başka bir duygu. İlk kez hisselerimi tam olarak yazamadı kalem.
Neden mi?
Çünkü daha önce resmimi çizen olmamıştı!
4 yorum:
çok tatlıymışınız yahu..
:)
Kelimelerin de, o 4.5 yaşındaki çocuğun heyecanını çizmiş..
Ne kadar akıcı ve ne kadar anlamlı tamlamalar.. Tamı tamına, tamlama..
Teşekkürler..
-mka-
güzel bir gülümseme yerleşti suratıma...güzel elleri-niz- dert görmesin hiç..
çocuklar harikadır..
bir ayna tutarlar insana..
kendini yeniden keşfettirirler..
atalet...
Yorum Gönder