İki Uç Baharın İnsanı: Nisan ve Eylül - 3 -



Karanlıktı gece.. Tek bir yıldız bile yoktu. Nisan uyusun diye nasılda sabırsızlanmıştı Eylül! Uyusun Nisan! Uyusun da parmaklarıyla okşasın kıvırcık saçlarını. Kadının yüzü bir başka güzeldi.. Her durakta durdu Eylül! Ama Nisan’ın gözlerinden kendini alamıyordu. Hünerli bir el tarafından çizilmiş kaşlar akıp giden ömrün önüne çekilmiş set gibiydi. Gel sığın diyordu gözlerime kadın! Gün doğarken yüreğime kaçan gökyüzü sanki bu gözler diye düşündü Eylül. Korktu! İlk kez yaşamında birini sahiplenmeyi bu kadar çok istiyordu. Kollarında uyuyordu yarı çocuk, yarı kadın bir güzellik.. Benimsin dedi.. Sadece benim! Nisan duymadı adamın dediklerini.. Sözler sımsıcak bir yorgan gibi sardı kadını.. Hangi beden sevda sözleri gibi sarardı kuytu bir mağarada, karanlıkta bir kadını! Adam, kadının ışığıydı! Adam, kadının aşığıydı!
.
Karanlık ve sessizdi gece! Bu öyle bir ikilemdi ki.. Sabah olsun mu, olmasın mı bilemediler.. Eylül nöbetteydi bekledi kadını! Ona kimse sokulsun istemedi.. Ay’a bile meydan okudu adam.. Aydınlatmasına izin vermedi geceyi.. Ay! Arka güneşti.. El feneriydi.. Kendine mecali yoktu ki Nisan’ı ışıtsın.. Giremedi aralarına Ay! Sakladı onları koynunda gece! Nisan ve Eylül! Bi kadın, bi adam! Gerçeğin kollarından bi düşe düşmüş iki insan! Bu dünyada düş görmeyen çok insan var oysa. Düşe arkasını dönmüş, sözde gerçeği giyinmiş çok insan var.. Sevmeyen! Sevilmeyen! Kiralık yaşamlar! Ertelenmiş bedenler! Putlaştırılmış ruhlar! Nisan ve Eylül bunların arasında güneş gibi parlıyordu.. Onların hikayesi düşle gerçek arasına sıkışıp kalmış göz açıp kapayıncaya kadar süren bir sevda değildi! Onların sevdalarının ölçüsü zaman değildi.. Sevdalarının ölçüsü yürek değildi.. Zaten sevdanın ölçüsü olur muydu ki? Hesapsız kitapsız birbirlerine gelmişlerdi..
.
Kıskanılan bir aşktı onların ki.. Yıldızlar sönüp gitmişti karanlıkta aşklarından.. Var olan her şey yanlarında sönüp gitmişti.. Aşklarını gölgelemeye kimsenin gücü yetmedi.. Yıldız! Ay! Başka dünyalar! Hepsi bu masalı, mehtapla kırılmış bir ağacın dalları arasından izlediler.. Kıskandılar! Çok kıskandılar! Yürekleri dağlandı! Daha önce hiç duymadıkları bir acı yaktı bedenlerini.. Çünkü, kimse onları böyle sevmemişti.. Kimse onları böyle beklememişti.. Kimse onları böyle arzulamamıştı.. Kin duydular ikisine de! Yeryüzünden silinsin istediler aşkları. Yar olmasınlar birbirlerine.. Kavuşamasınlar! Hasret içlerini kurutsun! Çöle dönsün bedenleri arzudan! Umutsuzlukla kıvransınlar.. İsimlerini söylemekten çatlasın dudakları! Ruhlarına, dar gelsin bedenleri.. Aşktan insan olsunlar! Aşk diye dinlesinler! Ölsünler! Öte dünya da bile kavuşmasınlar birbirlerine! Böyle dua ettiler sevgisiz yürekler.. Oysa Nisan ve Eylül’ün isimleri yüreklerine bilinmez bir zamanda Yaradan tarafından yazılmıştı.. Hiçbir kudret bu yazgıyı bozamazdı.. Ne bir dua.. Ne bir büyü.. Şaşmış akıllar bunun kader olduğunu anlayamadılar.. Kadere karşı kim durabilirdi ki!
.
Gecenin sardığı bir aşktı bu.. İkisi de biliyordu, bazı şeylerin sadece geceleri söylendiğini.. Bazı şeylerinse, bir ömür boyu söylenmediğini.. Nisan ve Eylül! Mahremdi gece! Soyunmaktı düşlerden, düşüncelerden.. Aşka gelmekti gece! Çıplak! Çırıl çıplak..
.
Ilık bir meltem esintisiydi kavuşmak. Tende can olmak! Gözlerinin ışıltısına dayanamazdı yıldızlar. Aşk vurmuştu gözlerine ikisinin de.. Kadere gidiş yolları aydınlanmıştı.. Ellerini uzattılar. Parmak uçları dokundu birbirine.. Bi esinti sarstı bedenlerini.. Gökyüzü doldu içlerine.. Aralarında bir solukluk mesafe: AŞK! İşte o mesafeydi aralarındaki sır. Kavuşmak için çırpınırken yürekleri.. Bir yıl sonra benimle ne yapacaksın dedi adam! Ben, seni çoktan yüreğimle sardım Nisan! Sımsıcak bir avuç hissetti kadın. Dudakları kurudu, içi yandı.. Bozkırın kızı yine yalın ayaktı.. Bi avuç su diye inledi.. Soluk alış verişi hızlandı. Yumdu gözlerini sımsıkı. Öpsün istedi adam onu. Su diye dudak içmek.. Kana kana.. Ayrılmasın hiç dudaklar! Ciğerlerin öpücük öpücük ferahlaması.. Yanan canlara su! Aşk su! Su aşk! Su gibi aktı gitti adama Nisan! Dokunduğu Eylül’ün canıydı bir solukluk.. Aşk candı! Can aşk!
.
Dokunamadı adam kadına. Öylece baktı adam gece gece kadına.. Elimde bir ömrü tutuyorum diye geçirdi adam içinden! Sevişmek sadece iki organın birleşmesi değildi! Elleri kenetlendi o an.. Gül’üm diye fısıldadı adam kulağına.. Tüm bedeni tir tir titrerken fısıldadı adam, kadına: Gül’üm! Nisan konuşamadı.. Sen konuştukça gül kokan dudakların çiçekleri açtırır be Gelincik dedi adam.. Sustu Nisan.. Sarsın istedi onu Eylül! Tüm hüzünlerini silercesine sarsın.. Hüznünden damlayan gülücükleri toplasın! En kuytularında dolaşan adama sokuldu kadın. Sarıldı! Kimse bana böyle sarılmadı dedi adam. Böyle sımsıkı! Bedenden çıkmıştı iki ruh.. Gecenin gözleri kamaştı aşktan.. Karardı! Daha bir karardı! Sustu gece! Aşka geldi.. Sakladı koynunda ikisini.. Bi Nisan! Bi Eylül!
.
Saat kaç diye sormaktan yorulmuş bir adam. Gidemez diye iç geçiren bir kadın! Zaman, özlemek, ayrılık onların dünyasına ait değildi. Onlar aşıktı.. Sadece aşık! Gözlerini bir an olsun bir birlerinden ayırmadılar. Hiç konuşmadılar. Solukları bi ritm! Adam saatten kaçıyordu aslında. Her kaçanın yaptığı gibi yapıyor, iki de bir ardına bakıyordu. Ardına baktıkça adam, kadın usulca onun yüzüne dokunuyordu.. Gözlerinin içine bakıyordu tüm hüzünleri silercesine.. Bu masum bakış her seferinde bi öpücükle alevleniyordu.. Senden gitmek, kendimden gitmek diye mırıldanıyordu adam.. Nisan, Eylül’ü duymuyordu! Sev beni diye inliyordu! Sadece sev beni.. Gidenleri tutmak isteyen herkes gibi her şeyini vermek değildi niyeti.. Bana gelmen, kendine gelmen dedi Nisan! Senin olmam kendime gelmem!
.
Diz çöktü Eylül, diz çöktü kadınının yanına…
Ellerini avuçlarına aldı, başını eğdi…
Bilir misin zeytin gözlüm? dedi..
Bilir misin, bazıları yollara ve ayrılıklara mahkûmdur.
Biteviye gezerler, sürgün yerler..
Kimileri serseri der bunlara
Kimileri bir zoraki yolculuğun kölesi…
***
Kim ne derse desin, benimle yolculuğa var mısın?
Kâh Kaf dağının tepesine, kâh ıssız çöllerin ortasına
Kâh hüzün masallarının ülkesine, kâh büyülü pınarın dibine
Benimle gelebilir misin?
***
Esen bir rüzgârdı beni senle tanıştıran…
Bir fırtınaydı seni bana yaklaştıran…
Ama bil ki;
Bu adam doğduğundan beridir
Rüzgârın önünde savrulan bir yapraktır…
Savrulmaya hazır mısın?
***
Nisan sustu…
O çiçeklerin, neşenin, heyecanın kadınıydı.
Ama Eylül?
Gözlerini gözlerine dikti adamın…
Ellerini daha da sıktı…
.
Beni gittiğin her yere götürür müsün Eylül? Her gittiğin yere götürür müsün sahiden beni? Önce çocukluğuna götür beni! Sarı bi ev! Oyun arkadaşımız bi çam ağacı! Bi karınca yuvası bulalım evvela.. Karınca olalım.. Karınca kararınca.. Tüm erişkinliğimizden sıyrılalım. Sen zaten bana çocuk demedin mi evvela! Çocuk! Dedim dedi Eylül ince bi gülümseme dudağında. Eli cebine gitti bi sigara aradı.. Heyecanla atıldı Nisan! İçme dedi.. Ekmeğe tütünü katık eden adam içme.. Cebimde biraz ekmek var.. Azcığını sen ye, azıcığı karıncalar.. Anneannenin kilerinden hırsızlık yapmamıza da gerek yok! Beni çocukluğuna götürür müsün? Bisikletine bindir beni. Sımsıkı sarılayım sana.. Bayırlardan aşağıya inelim korkusuzca.. Derelerden geçelim! Çiçekler havalansın rüzgarımızdan.. Kuşlarla yarışalım! Dans etmeye başladı Nisan.. Öyle büyülenmişti ki.. Aniden çöktü ellerini tuttu Eylül’ün! Beni bırakma.. Beni sakın bırakma Eylül.. Beni sakın şimdi bırakma! Sadece bir âşık gibi sevmiyorum Seni! Sen konuştuğumsun! Düşlediğim! Birlikte düş kurduğumsun.. Düşüncelerimden düşünce yaramı saranımsın.. Sevdiğimsin.. Sadece benim sevdiğimsin!
.
Eylül derin bir soluk aldı. Bozkırın kızı dudakların kurumuş gene dedi içinden.. Susadın dimi yaşamaya.. Sanki onu duydu Nisan! Ciğerim yanınca avuçlarından su içirir misin bana Eylül? Ben üşüyünce bedenini bana yorgan yapar mısın? Doğruldu Nisan! Usulca öptü Eylül’ü dudaklarından. Sevmek günah değildir diye fısıldadı. Gözlerinin içine baktı aslında gördüğü Eylül’ün yüreğiydi.. Usulca içine girdi yüreğine oturdu adamın. Hiç konuşmasan da olur.. Dokunmasan da! Ama ben bilirim ki sen yanımdasın! Gülümsememde! Soluk alışımda..
.
Elini tuttu Eylül’ün Nisan tam yüreğinin üzerine koydu! Sen buradasın. Canımda! Canını canıma giydiğim! Sonra boynunu adamın dudaklarına değdirdi! Benim yüreğim burası.. Sen bana canımdan da yakınsın! Cansın! Şimdi söyle nereye gidersen git beni götürecek misin? Canımı canına giyecek misin?

Hiç yorum yok: