KEDİ, KADIN, ADAM ve ALIŞMAK - SON

Kavuşmak zamanı yaklaştıkça Kadın daha bir güzelleşiyordu. Saçlarını açtı. Savurdu zamana karşı. Aynaya baktı. Tam çerçevenin kenarında, Adam’la sıkça gittikleri çay bahçesinde çekilmiş bir resim vardı. Adam gülümsüyordu. Kadın ona bakıyordu. Eğildi resmi öptü Kadın. Sen benim değiştiremediğim yazgımsın diye fısıldadı resimdeki Adam’a. Sanki karşısındaydı Adam. Boncuk, iki patisinin üzerinde durmuş sinirle Kadın’a bakıyordu. Adam’ın resmiyle bile sevişebiliyor deli Kadın diye içinden geçirdi. Bu nasıl bir sevgi diye düşündü Boncuk? Külkedisi gibiydi Kadın. Ama saatin ne zaman 12'yi vuracağını bir tek Yaratıcı biliyordu. Boncuk, Kadın çok mutlu diye iç geçirdi. Sihirli bir kelimeydi mutluluk. Bastığı yerde bitmiyordu insanın her zaman. Kadın yere bastıkça, yerden gelincikler fışkırıyordu. Kelimelerin dansı başlıyordu konuşunca. Yüreğiyle geliyordu Kadın. Yüreği taşıyordu Adam’la. Aslında en başından tırmalamalıydım seni diye serzenişte bulundu Boncuk. Ama Allah var bir dediğimi iki etmedin. Çok iyi baktın bana. Adam’ı sevdiğin gibi sevdin beni. Yatağına aldın beni! Kadın. Çok sevmiş benim erkeğimi belli. Adam kesin çıkarır bu sefer cebinden yüzükleri. İşte o zaman bir ben kalırım yalnızlığımla, bir ben kalırım tek başıma, bir ben kalırım elimden alınan umutlarla. Kadın’ı bulunca Adam beni unutur. Boncuk ağladı. İçine içine ağladı. Ama Kadın duydu o sessiz çığlığı. Eğildi. Canım dedi. Üzülme. Geliyor. Bu akşam geliyor. Gülümseyecek. Elimizi tutacak. Bize en güzel şeyi söyleyecek adımızla seslenecek. Bu akşam dedi Kadın. Bekle. Benim onu beklediğim gibi sende bekle.

Sabrı katık etti Kadın gündüzüne, sabrı katık etti gecesine. Bandı sevgisine kendini. Adama geldi! Kadın, Adam’a hazırlanıyordu. Soyundu Kadın. Çırılçıplak kaldı. Tüm dünyayı ardında bıraktı. Dünyadan geçti Kadın. Çünkü, Adam’a gidiyordu. Ayakları yalın Adam’ı bekliyordu. Dudağında bir çizgi gülümseme. Konuşamıyordu Kadın. Garip bir heyecan vardı üzerinde. Tüyleri diken dikendi. Ayağını yere tam basamıyordu. Gerçekten etekleri zil çalıyordu. Rüzgarda, eteklerinin dans ettiği o elbiseyi giydi. Kolay değildi çok beklemişti Kadın. Dört koca gün ayrı kalmışlardı. Yüzüne yüz sürmeden geçen dört koca gün. Başka coğrafyalarda alınan nefesler. Sadece sesiyle dokunmuştu Kadın Adam’a. Bu dört gün boyunca Kadın’ın gözleri Adam, Adam’ın gözleri gece olmuştu. Sadece sevişmişlerdi. Dünya; bir Adam, bir Kadın’dı sadece. Onların coğrafyaları ruhlarıydı.

Adam’ı bekledi Kadın. Uzun geceler, uzun günler boyunca. Neşeli baharlar, kavruk yazlar, yağmurlu nevbaharlar, insanın içine kaçan kışlar gibi bekledi Kadın Adam’ı. Uzun, çok uzun zaman geçti. Adam geliyordu bugün.. Kadın ona gider gibi giyinmeliydi. Hoş geldin demeliydi! Kendi gibi gelmeliydi Adam’a. Nasıl özlendiğini hissettirmeliydi. Onu nasıl beklediğini bilmeliydi Adam. Adam’a kendini hissettirmeliydi Kadın! Adam, adam olduğunu fark etmeliydi.

Bazen bir çığlık kopar. Gelin girmemiş ev vardır ama ölümün girmediği ev yoktur. Tam rüzgârda etekleri dans eden bir elbise giydiğinizde fırtına çıkarsa ne yaparsınız? O anda içi yandı Kadın’ın. Yüreğine bir şey saplandı. Soluğu durdu. Boncuk irkildi koştu Kadın’ın yanına. Aşkım diye inledi Kadın gözünden süzülen tek bir yaşla. Aşkım.

Hayatın keskin virajları vardır: Doğum ve ölüm gibi. Ömür; ayağın yere basışıyla, yerden kalkışı arasındaki tek solukluk mesafedir. Soluğum kesildi. Öldüm!

Aşk, iki sevgili arasındaki bir solukluk mesafedir! Soluğum kesildi. Öldüm!



Nisan ayların en zalimidir diye boşa yazmamış Eliot! Nisan’da doğdum ben. Dedem ve kız kardeşim el ele tutuşup Nisan’da cennete gittiler. Adres ve telefon bırakmadılar. Nasıl olduklarını hiç söylemediler. Ansızın rüyalarıma girdiler. Zamansız takvimlerde kovaladım ben onları ama yakalayamadım. Yaratıcı onca acı için bana armağanlar gönderdi. Önce babamın ve memleketim adını taşıyan erkek kardeşim oğlu benimle aynı mevsimde, aynı günde doğdu! Sonra Adam geldi! Nisan! İnsan ruhlu başka bir mevsim var mı? Sana kaçmak ve sende saklanmak istiyorum! Adam! Nisan! Öldüm..

Zalim Nisan! Cennete nasıl gidilir ben bilmiyorum Boncuk! Sarıl bana.. Uyumak istiyorum ve bir daha uyanmamak. Acıdan nasıl geçilir Boncuk!

Kadın, pencerenin önünde duran yeşil koltukta düşe dalmıştı. Gecenin karanlık yüzü onu sardı. Battaniyenin altına çırılçıplak saklanmıştı Kadın! Savunmasız, tek başına bir Kadın! Bir tek, arada sırada yanan demokrasi neferi sokak lambası onu yalnız bırakmıyordu. Lamba da uykuya yenilmek üzereydi.. Göz kırpmalar karanlığa direniyordu. Pencere hafif aralıktı.. Nisan rüzgârı Kadın’a dokunmaya yeltendikçe, perde kapanıyordu. Perde, Kadın’ın mahremiyetini koruyan bir bekaret zırhını andırıyordu. Bu perdeyi aralayansa Ay oldu! Ay! Ay aslında arka Güneş’ti.. Güneş hiçbir zaman bırakıp giden bir sevgili değildi. Aslı olmasa bile izini bırakırdı. Ay, Güneş’in parmak iziydi..Ay, Kadın’ın yüzüne vurdu.. Öyle güzeldi ki Kadın! Ay, ışığını Kadın’ın üzerinde gezdirdi.. Piyanonun tuşlarına dokunmak gibiydi bu. Her dokunuşta başka bir acı ve inleme vardı. Bu nazenin güzelliğin altında tıpkı sevdiği Adam gibi sokuldu Ay Kadın’a.. Uyuyan bir Kadın’ı seyretmek gibisi var mıydı? Vücudunun hatları seçilebiliyordu! Simsiyah saçlar, beyaz tenle derin bir tezat oluşturuyordu. Dolgun ama kurak zamanlardan kalma çorak dudakları sımsıkı kapanmıştı Kadın’ın. Yarı çocuk, yarı kadın.. Öpmek istedi Ay Kadın’ı! Onu sahiplenmek istedi! İşte o anda Ay birden Adam’a dönüştü.. Çırılçıplaktı Adam! Usulca battaniyenin içine girdi.. Sarıldı Kadın’a.. Kadın, Adam’ın geldiğini bildi ama sesini çıkartmadı. Adam sarıldı Kadın’a.. Eğer sen sevgiline sırtını dönersen, Tanrı’da sana sırtını döner dedi Adam Kadın’a usulca.. Geleceğe inan ve bekle! Sakın umutlarını gölgeleme! Kadının sırtına dokundu Adam’ın bedeni.. Sardı kolları.. Sıcak elleri, bekleyen pürüzsüz bir tende kaydı gitti. Kadın’ın sol memesini kavradı Adam’ın eli. Elinde Kadın’ın kalbini tuttuğunu biliyordu Adam. O kalp ki iki hece atıyordu a-dam, a-dam! Adam göğsünü Kadın’ınkine dayadı, duysun istedi yürek atışını Kadın! Adam’ın yüreği de iki hece atıyordu ka-dın, ka-dın! Kulağından öptü Kadın’ı. Bu ses kalsın hep aklında. Kendimi kaçırdım kulağına.. Seni seviyorum! Sonra bir sokak güvercini gibi saklandı Adam Kadın’ın boynuna. Kadın! Döndü Adam’a.. Gözlerinin içine baktı! Kadın’ın gözleri Adam, Adam’ın gözleri gece! Bozkırın kızı dedi Adam.. Ellerini sıkıca kavradı Kadın’ın sonra. Sus oldular.. Soluklarını birbirinin ritmine ayarladılar. Sadece seviştiler.

Onu ilk ne zaman gördüm bilmiyorum diye düşündü Kadın aynanın karşısında. Adam’ı görünce erkekleri bilmeye başladım. Aslında kendimi bilmeye başladım. Hatta hayatı bilmeye başladım. Onu gördüm ve onunla olmak istedim. Hiçbir şeyi bu kadar istememiştim. Hiç kimseye kendim gibi gitmek bu kadar anlamlı ve kolay gelmemişti. İlk anda elimi tutup, kapıda beni öpmesi de buydu işte. Çünkü o da bana kendisi gibi gelmişti.. Yüreğimde bir kedi vardı. Alışamadığım! Dokunamadığım! Bilmediğim! Kontrol edemediğim! Anlamların yüklendiği! O elime Boncuk’u verdiğinde yüreğimi verdi bana.. Boncuk için söylediği her şey aslında bana tuttuğu bir aynaydı.. Adam, Kadın ve Kedi arasındaki belki bağlayıcılık da buydu! Adam benim için hakiki.. Onun bana duyduğu sevgi canlı! Çünkü bana duyduğu sevgi Boncuk! Ben inandım Adam’ın gülümsemesine. Ben sevdim onu. Ben sonsuza kadar bekledim onu. Sonsuzluk belki dört gündü. Takvim dediğin zaten neydi ki..

Sabah olmuştu. Kadın battaniyeyi başına kadar çekti. Işık demek gerçek demekti. Kadın ışık istemiyordu! Işıkla yüzleşecek gücü yoktu. Çıplaktı.. Battaniyeyi kendine beden yaptı.. O sarındıkça battaniyeye, Boncuk üzerini açmaya yeltendi. Kadın hıçkırıklara boğuldu.. Onca gün sonra ilk kez konuştu! Yapma! Yalvarırım! Kedi usulca geldi.. Kadın’ın göz yaşlarını yaladı. Akan aslında göze saklanmış tuzlu bir aşktı.. Aşkın tadını Kedi tattı. Kadının yaşadığı acıdan dili yandı.. Tıpkı Kadın gibi Kedi’nin de sesi çıkamaz oldu.. Adam ölmüştü.. Aşk artık soluksuzdu!

Kadın kalktı çırılçıplak. İçindeki boşluk onu daha da çıplak yapmıştı. Çok güzeldi! Güneş bile bakamadı ona.. Gölgeledi kendini bir bulutla.. Yağmur, Kadın için yağdı! Yağdı..Yağdı.. Yağdı! Yalnızlık iyidir diye bağırdı gökyüzü. Kadın hiçbir şeyi duymadı.. Adamın gülüşünü düşündü. O gülüştü aslında her şeyi başlatan. O gülüşte insanlık saklıydı en sıcağından. Sonra açtı dolabı giydi adamın kazağını.. Altına pantolonunu.. Tenine deydi Adam. İçinde sadece Adam vardı.. Nefes aldı biraz içine Adam doldu! Neden diye düşündü birisi ölünce önce terlikleri uzaklaştırılır evden.. Sonra bir bir eşyaları.. Adam’ın kokusu tenimde! Adam tüm bedenimde! Adam zihnimde! Ben nefes aldıkça benimle.. Adam ölmedi ki.. Ben ölmedim ki.. Ben ölmeden, Adam’da ölmez ki.. Seni seviyorum!

Limon (sarı araba!) Kadın’ı sardı. Duygu can (radyo!) hiç ağzını açmadı.. Sadece ağladılar.. Beraber ve solo ağlayışlar yankılandı durdu.. Boncuk (Kedi Kız!) öylece Kadın’a baktı.. Ona Adam gibi baktı! Sevdiği Adam’ın, bu Kadın’ı neden yüreğine aldığını işte o anda anladı. Kadın onun rakibi değildi! Kadın elindekini almaya gelmiş bir icra memuru değildi. Kadın sağanak şeklinde yağan bir yağmurdu! Çünkü Adam ona yağmıştı.. Kadın’daki tüm güzellikler Adam, Adam’daki tüm güzellikler Kadın’dı! İkisi aşk olmuşlardı. Kedi bunu gördü ve sustu.. Kedi, kendi acısını fark etti. Ölen Adam değildi sadece. İki Kadın’ın kaderiydi. Kedi’ye ne olacaktı! İlk kez Kedi kendi geleceğini düşündü.. KADIN dedi.. Birden Kadın’ın kucağına atladı.. Kadın ilk kez Adam’a dokundu.. Kedi aslında Adam’dı.. “Bütün arayışlarımızın sonu, başladığımız yere dönmek olacaktır. Ve bu yeri ilk kez tanıyacağız”

Kedi, Kadın ve Adam!

Ölüler ülkesinden bir rüzgar estiğinde ten üşür.
Bekleyişler biter.
Bedenler olmasa da bir gün ruhlar kavuşur!
Bu hikaye hiç bitmez..

Kediye ne oldu?
Peki ya Kadın’a?

Hiç yorum yok: