Seçimler

Sabahın sessizliğinde yollara düştük ben ve Limon (sarı araba!). Hayatımızın bir haziran sabahını daha ağaçların gölgelerine saklanarak geçiriyoruz. Sıcak! Ruhumun gölgeliği kalmamış içim yanıyor. Bu öyle felsefi bir iç yangınlığı değil. Ciğerlerim yanıyor. Dudaklarım kupkuru. Kızılırmak suyu çeşmelerden akmaya başladığından beri ciğer yangınımız daha da arttı. Zehirli sebzeleri yiyin, sağlığa zararlı suyu için "caizdir" fetvası verenleri bile iplemiyoruz. Bu cümle ömrünü 150 kelime çerçevesinde geçiren sözde aydınlar için yazılmıştır. Kendini taydaşlarından soyutlayan moda kelimeler yaratıp bunları pelesenk edenler de unutulmamıştır. Memleket haberleri soğuk duş etkisi yapmıyor artık. Kanıksadık!

Sabah sabah yanan bir ruhu ne kendine getirebilir ki! Issız bir yoldan geçerken ne düşünür ki insan? "Aşklarda çantalar gibi sahte" diye haykırıyor kız şarkısında. Başka bir şarkıyla güne uyanmak vardı ama aklımda yankılan bu kelimenin peşinden gittim: Sahte! Gerçek ve gerçek olmayanı ayırt edebilme gücüne sahip miyim? diye düşündüm bir an. Gerçek ve gerçek olmayanı birbirinden ayırt edebilmek için önce bunların kaynağını bilmem ve varlıksal statülerini belirlemem gerekir. Yok, bu sabah derinlere gitmek istemiyorum. Aklımda bugün yapılacak rektörlük seçimi var. Yaşam seçimlerden ibaret. Seç seçebilirsen.

Zihnim, peşi sıra izdüşümleri yankılanan soruların işgalinde. Selülitlenmiş ruha nasıl müdahale edilir? RUHUN BOTOKS MERKEZİ’ni açsam zengin olu muyum? Parasal zenginliğin ölçüsü nedir? Düşüncelere izin verdim bu sabah, iç sesimin tonunu yükselttim. Bütün sesler dışarı. İçimde temizlik var. Ruhum kazan kaldırdı. Kendi rektörümü seçiyorum.

Bir an direksiyonu kırdım doğrudan işe gitmek istemedi canım. Sevdiğimiz pastanenin önünde durduk bir bardak buz gibi üzerinde nane yapraklarının güneşlendiği limonata içmek için ben ve Limon (sarı araba!). Pek bir şey yiyemiyorum son günlerde. Bir tanecik limonda, 1 kg çilekten daha fazlası varmış diyerek güne şekerli başlıyorum. Kollestrolüm tavan yapmış, bana ne! Duygu Can (radyo!), adı cover olup günümüze uyarlanarak ırzına geçilmiş şarkıları bir bir çalarken içimden türküler geçidi. Çok özledim türkü söylemeyi. Yazımı kışa çevirdin Leyla’yı mırıldanıyor garson. 40–45 yaşlarında, sesi kavruk. Orta Anadolu dolaylarından bir ses bu, tanıdık. Bozkırın kızı olduğumu anımsıyorum ve gülümsüyorum. Gözlerim birden ayaklarıma kayıyor. Yarı yalın diye kendimi avutuyorum. Terliklerim bana gülümsüyor. Sen hiç büyümeyeceksin diyor. Yok, benim büyümem lazım diye düşünüp gazetenin sayfalarını çeviriyorum aklımda hala rektörlük seçimleri.

Bu ülkede tek gazeteci Nazlı, Taha ve Fehmi değil ya elbet diye düşünüp Yılmaz, Bekir, Ahmet ve Mehmet'ten öte birileri vardır diye iç geçiriyorum. Aklımda özlediğimle yapacağım sabah kahvaltısı. Bir fincan süte boğulmuş sevdiğimiz vanilyalı kahveyi yudumlarken, kekikle can bulmuş yeşil zeytinler, Erzincan tulumu ve ceviz, çok az da kaymak ve çilek reçeli. Çekirdekleri dişimizde kalan domates, közlenmiş biber ve kızarmış ekmek. Zengin sofrası bu! Acıkan yer başka, doyan yer başka bu sabah. Beden aç, doyan ruh. Ilık meltem havaları okşarken tenimi buselik bir sabaha uyanmak var özlediğimle. Ben sofrayı toplarken, o yatağı düzeltir. Hızla giyinip, işe gideriz birlikte. Yol boyu ladin ağaçları, ben şarkı söylerim, o dinler. Ardından başlar Fenerbahçe’yi şampiyon yapma ya da yapmama muhabbeti. Derken yollara söveriz çukurlar hayatın engebeleri.

Bu anımsatıcı unsur üzerine belediye seçimlerinde kime oy vereceksin diye sorarım ben. Ben bilmem kaç yıldır oy vermiyorum protesto yapıyorum anacım dersin bana. Gülüşürüz birlikte. Protestonu sevsinler senin derim. Karla’nın iç çamaşırı giymediğini protokole haykırması gibisin bu sabah. Sen de ben kıyafetlerimin parasını ödedim Olgunlaşma Enstitüsü’ne diye vurgu yapan cumhurbaşkanı eşine benziyorsun dersin. İki kadın arasındaki fark ne derim? Sabahları da ukalasın artık dersin. Sağa çek hemen, sağa çek anacım ineceğim. Biraz olumlu bak şu hayata Alla sen. Ne oldu bu Seda Şayan’a yahu. Durduk yere bu kadın neden evlendi ki. Ülke gündemi değişti birden. Şimdi google’den kan nakli yapalım sana pek bir demokratik ol. Sana ne ya benim oyumdan, Kara’dan, Hayrünisa’dan. Sen kendi seçimlerine bak. Deklere edecek neyin var senin dersin bana. Sigara yasağı çıktığında beri tüttürdüğün şeyin adı barış çubuğu ya:)))))))))) Tam barış yaptık derken durmaz ikimizin de çenesi.

Bir de taksim de darbeye karşı hayır yürüyüşü var, sen gidecek misin diye sorarsın bana. Süper filmdi ama Derin Darbe derim. Oradaki başkanda siyahşındı! Obama gelirken felaketi de getirecek görürsün. Çartın Hesting (İnadına Türkçe yazıyorum!) öldü ama maymunlar cehennemi olursa Yaradan’a kumlardan bakan Özgürlük Heykeli’nin gözünde olsun evimiz tamam mı derim. Benim seçimlerim varmış. Kah kah kih koh.. Ben dünyayı avuçlarımda tutmayı bıraktım. Oyaladığımın dünyası kaderin dümenini bıraktım diyorum duyuyor musun?

Benim seçimlerim varmış. Neymiş benim seçimlerim.. Ben uzakları bırakıp bu coğrafyada yaşamayı seçtim! Kendim gibi olmayı. Doğmalardan kaçtım ben. Bilimin içindeki sayıtlılardan bile kaçtım. Tam ben serzenişe başlarken, ılık sesinle sorarsın akşama ne yiyelim diye. Ama sonra durur yüzüme bakar ve dersin ki bakalım akşama yaşayacak mıyım? Sonra elimi tutar, gözlerime bakar bamya ve pilav isterim diye fısıldarsın. Bir de fırında sütlaç. İşe bırakırım seni. Ağaç gölgelerini sek sek oynar gibi geçerim ofisime gelirim. İşte o anda telefonum çalar seni seviyorum dersin her zamanki gibi ben gülümserim.

Bunları düşünerek otomatik pilotta geldim işe. Aklımda hala rektörlük seçimleri. Ciğerlerim hala yanıyor. Telefonum çalıyor. Açıyorum. Günaydın diyorsun bana telefonda sen! Ve soruyorsun oy kullandın mı?


Hiç yorum yok: