Söz vermiştin bana

Sıcak bir sabaha uyandık. Gündemin ağırlığı bu sabah daha fazla hissedilecek. Çünkü, tüm hüzünleri silen Turko’lar finale bir kala topa istedikleri gibi yön veremediler. Top yuvarlaktır, tıpkı dünya gibi döner. Dünyayı döndürense bizim isteklerimiz değildir. Futbol akıl oyunudur. Sahanın topografyasını zihnine kazıman gerekir. Topa hangi eğimde ve ne zaman vuracağın çok önemlidir. Şans faktörü ise dünyanın ekseni gibidir. Dünya 23 derece 27 dakikalık bir eğimde olmasaydı ne olurdu acaba? Eğim artınca 7sn her gün daha uzun yaşamaya başladık bu yıl haberiniz var mı? Artık yıl mucizesi bu. Yani dünya eğildikçe ömürde uzuyor. Yok yani öyle işin sırrı fındık, fıstık değil! Eğimine yandığımın dünyası dönerek oyalar bizi. Kimi bu dönüşte mevlayı bulur, kimi leylayı. Ama arayan bulur dünyayı. Hangi dünyayı mı? Her şeyi ben bilemem. He ararsan osun diyip çevremi saran “sır”, “ferarisini satan bilge”, “yoga” ve “pilates” kültürünün karışımı bir cevapla işin içinden çıkayım. Sıcak! Tek farkında olduğum bu. Bir de topu kendi kalemde gördüğüm. Bir haziran sabahı daha böyle başlar. Müstakbel genelkurmay başkanı başbakanla konuşur, ABD F.Gülen’e bir aylık zaman verir topraklarını terk etmesi için, Meclis fenk şui kültürüne göre döşenecekmiş ceylan derisi kırmızı koltuklar sinir bozukluğu yaratıp kavgaya yol açıyormuş, AKP kapatılırsa Cemil İpekçi Hindistan’a yerleşecekmiş, Antep’te patlama vs, vs, vs.. Elektrik zammı, çarşı-pazar da ki sessizlik de cabası. Kim bunları bilmek ister ki bir haziran sabahında..

Ben ve Limon (sarı araba!) sabahın ilk ışıklarıyla yola koyulduk. Derin bir sessizlik hakim şehrimde. Eskiden şehrimin sessizliğinin nedeninin üzerindeki kalın sis tabakası olduğunu sanırdım. Yanılmışım! Bugün sessizliğin nedeni sıcak.. Çok sıcak.. Bugün tenimi yakan şeyin sadece sıcak olmadığını biliyorum. Zihnimin sessizliği ruhumu yorarken kendimi yola vuruyorum. Yollar sessiz. Binalar sessiz. Ağaçlar sessiz. Yapraklar gelinlik kız gibi sallanmakta. Onların heyecanı bambaşka. Sıcak ve yaprakların aşk dansı başlayınca bu sessizlik biter diye düşündüm ama yanılmışım. Limon (sarı araba!) çok sessiz. İşte o anda Duygu Can’ın (radyo!) düğmesine bastım. Şarkıcı serzenişte bulunuyor “söz vermiştin bana” Duru bir ses yüreğime vuruyor. Ben de mırıldanıyorum onunla “söz vermiştin bana”.. Aklımdan geçense “edilen yeminler bir, tutulan sözler sıfır” olarak puan tahtasına yansıyan hayat maçı sonucu. Basıyorum gaza. Hüznümle yarışıyorum..


Söz vermiştin bana
Yanı başımda yaşlanmaya
Söz vermiştik bu dünyaya
Ne olursak olsaydık
Kaç yıl geçti bak hala
Son bakışın miras bana
Saklı duruyor ne fayda
Bıraksaydın solsaydık


Anıtkabir’in önündeyim, şarkıcı sitem etmeye devam ediyor kendi dilince “söz vermiştin bana”. Başımı çevirip gülümsüyorum, selam veriyorum. Tam o sırada telefonum çaldı. Günaydın! Sesiyle tüm ruhumu saran annem yüreğimi çaldırdı! Günaydın! Ilık, huzur dolu bir ses. Gecenin kuytusundan dupduru çıkmış bir ses. Sadece günaydın diyebildim. “Nerdesin?” dediğinde düşüncelerimden sıyrıldım ve o anın içine düştüm. Anıtkabir’in önündeyim. O anda telefonda bir yürek ses yükseldi “dikkatli git”. Yüreğim ferahladı! Sıcak dağıldı birden. Ne dinliyorsun diye sordu. Tek taşımı kendim aldım çetesi, bir toplu iğne başı olsun benim olsun çetesine karşı dedim:)))))) Güldü annem aşka bahşiş topluyorlar her zamanki gibi dedi. Değerinden eksiğine bozdurulmuş sevdalar basmış şehri dedim. Sustuk ikimizde. Hüzünlü bir şarkı dinliyorsun sabah sabah dedi annem. Gülümsüyorum. O denk geldi ben seçmedim dedim. Kumanda sende evladım neşeli bir şeyler dinlesene dedi. Tamam canım seni öptüm deyip telefonu kapattım. Şarkıcı serzenişine devam ediyordu..


Hangi bahane avutur bilmem
Hangi günahın bedeli bu
Kandırmıyor ne gündüzüm ne gecem
Böyle intikam olmaz
Çok mu fazla bu sitem
Ağır değil mi bu ceza
Söyle kim çok gördü seni bana
Böyle yalnız kalınmaz

Gülümsüyorum. Ama bu gülümseme sanki gündemin üzerini örten kupa maçları gibi. Gökyüzüne bakıyorum. Hiç bu kadar yakın gelmemişti bana uzun süredir bulutlar. Tatilim geldi benim biliyorum. Yorgunluk alametleri bunlar.

Paylaşılmıyor hüzün
Paylaşamam yolu yok bunun
Anlatamam sözü yok bunun
Çekilecek başa geldikçe dertler
Bir zaman bir yerde
Buluşuruz yolu yok bunun
Kavuşuruz yolu yok bunun
Görülecek günü geldikçe

Nedense kanalı değiştirmedim dinledim şarkıyı. İşe geldim şarkı sonlanırken. Süte boğulmuş bir kahve alıp ofisime çıktım. Oturdum bu satırları yazdım. Oyaladığımın dünyası bakalım bu gün nasıl bir eğim farkı koyacak ortaya. Siz kalenizde dik durun. Fazla açılmayın ki bu coğrafyadan gitmek zorunda kalmayın.. Belki yarın dokuz sekizlik bir sabaha uyanırız ne dersiniz?


Hiç yorum yok: