İstanbul'da Sonbahar

Hayal kurmayı seviyorum. Gündüz düşlerine ise bayılıyorum. Çünkü bu sayede seni görmem için illa gece olmasını beklemem gerekmiyor. Seni görmem için uyumam gerekmiyor yani. Sana kavuşmak için gözlerim açık bir düşe dalıyorum. Bu düşü görmem için üstelik yatak, yorgan da gerekmiyor. Yüreğimi sana açman yeterli. İki kulakçık, iki karıncık sende yol alan bir yelkenli sanki. Gün içinde kaygı rüzgârları sert esince, senin sevgi koylarına sığınıyorum. Bi şarkı mırıldanıyorum, anneannemin öğrettiği duaları okuyorum ve senin yüzünü gözümün önüne getiriyorum. Huzur buluyorum. Mutlu oluyorum! Mutlu olmak çok kolay aslında. Aklım başımda olsun yeter. Seni aklımdan kimse alamaz. Değişik coğrafyalar, kadınlar ya da adamlar...

Pencereme bi güvercin geldi şimdi. Gagasıyla vurup duruyor cama. Sıcaktan bunalmış. Konuşmak ister, az soluklanmak. Bildiğin yurdum sokak güvercini. Öğleden sonra çay saati. Sabahtan kalma kuru bir simit duruyor masamda. Pencereyi açtım elimde kuru simitle. Küçük parçalara böldüm simidi koydum kuşun önüne. Yabancılamadık birbirimizi, gözlerimizle yokladık bedenlerimizi. Simitleri yemeğe koyuldu, ben elimde kalan susamları yaladım. Çayıma baktı sokak güvercini bundan da isterim dercesine. Hemen uzaklaştırdım ince belliyi ondan, veremedim. Kıyamadığımdan değil! Doğasına aykırı gibi şeyler hiç düşünmedim. Çayın tadını bilsin istemedim. Bilirse hep ister diye düşündüm. Sıcaklığı bilirse hep ister! Sıcaklığı bilsin istemedim. Bilmediğin şeyleri istemiyorsun çünkü. Bilmezsen canın çekmiyor, özlemiyorsun. Herkes simit verir, olmadı ekmek. Ama bi bardak çayı kim verir bir sokak güvercinine? Seni düşündüm sonra. Sıcaklığını düşündüm. Bana verdiğin uçsuz bucaksız sevgiyi düşündüm. Bilmediklerimi bana bu kadar cömertçe verişin içimi titretti. İnce belli gerdan kırdı o anda, çay elime döküldü. Yandım! Güvercin hüzünle baktı bana. Sevmek böyle bir şey dedi usulca. Elim yandı. Yüreğim yandı. Kuş uçtu gitti. Gündüz düşümden uyandım.

Ilık bir rüzgâr saçlarımı okşuyor şimdi. Elim sızlıyor beni de okşa dercesine. Rüzgâr ona yüz vermiyor. Herkes sen değil ki! İşte o anda bir şarkı düşüyor dudaklarıma..

Mevsim rüzgârları ne zaman eserse
O zaman hatırlarım
Çocukluk rüyalarım, şeytan uçurtmalarım
Öper beni annem yanaklarımdan
Güzel bir rüyada
Sanki sevdiklerim hayattalarken hala
Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan
Çok güzel hala İstanbul’da sonbahar


Senle her mevsimi yaşamak, her coğrafyada.. Akşamüzeri Kız Kulesi, olmadı Ankara Kalesi. Masalın Rapunzel’i benim! Senin beni gelip alıp kaçırman gerek. O gün olduğu gibi bal, kaymak, tereyağı yiyip sokaklarda çocuklarla kovalamaca oynamamız gerek. Ne güzel kızsın sen deyişin kulaklarımda! Beni güzelleştiren sevgindi aslında!

Her zaman kolay değil sevmeden sevişmek
Tanımak bir vücudu
Yavaşça öğrenmek, alışmak ve kaybetmek
İstanbul bugün yorgun, üzgün ve yaşlanmış
Biraz kilo almış
Ağlamış yine, rimelleri akıyor

Akşama doğru azalırsa yağmur
Kız kulesi ve adalar
Ah burda olsan
Çok güzel hala İstanbul’da sonbahar


Gün, akşam merdivenini tırmanıyor ağır ağır. Elimi uzatıyorum boşluğa, sanki bir eli kavrayacakmışım gibi. Boşluk sarmıyor ellerimi. Gündüz düşü görmekteyim. Sımsıkı kavrıyorsun elimi. Neden sadece akşamları şarkı söylüyorsun bakıyım sen diye soruyorsun. Çay dökülen elimi tutuyorsun usulca öpüyorsun. Geçti bi’tanem! Artık yanımdasın.. Artık yanındayım diyorsun. Aklımın oyunu bu biliyorum. Kibritçi Kız gibiyim. Her düşte sana daha bir yaklaşıyorum. İsmimi söylüyorsun. Duyuyorum. Bu düş olamaz. Arkamı dönsem seni göreceğim. Ya orada yoksan! Bu düşten uyanmak istemiyorum.. Gerçeğin hırkasını giymek zamanı. Ardımı döndüm sana geliyorum! Akşama yanındayım biliyorum. Gece düşün olmak için geliyorum..







Hiç yorum yok: